HÜDA PAR'ın Kürt meselesinin tarihi, toplumsal ve siyasi boyutlarının ele alındığı "Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı" Diyarbakır'da gerçekleşti.

İki gün 4 oturum şeklinde yapılan çalıştayın son oturumda  Araştırmacı-Yazar Müfid Yüksel Meselenin Çözümsüz Kalmasının Tehlikeleri" başlıklı bir sunum yaptı.

Bakan Yerlikaya: Bolu yangınında müfettiş raporları Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildi Bakan Yerlikaya: Bolu yangınında müfettiş raporları Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildi

Kürtlerin geçmişte kurduğu beylik ve mirlikleri aktaran Müfid Yüksel, "Osmanlı, merkeziyetçi bir şeye doğru evrildi. Yani Fransız sistemi… Ulus devlete doğru bir evrilme oldu. Osmanlının o ulus devlete evrilmesi ve merkeziyetçiliğe doğru evrilmesi o beyliklerin ve mirliklerin bir şekilde ortadan kaldırılmasını gündeme getirdi. 19. yüzyılda bu beylikler ve mirlikler kaldırıldı, bunun yerine bunların belli yerlerde istihdam edilmeleri sağlandı." dedi.

Sonra Kürdistan Valiliği ihdas edildiğini ancak 1867-1871'den sonra ortadan kaldırıldığını belirten Yüksel, "Erzurum vilayeti falan gibi değişik vilayetler adıyla ama coğrafi olarak Kürdistan adının devam ettiriyorlar. Coğrafi olarak Kürdistan adının devam ettirilmesi 1925-1926'ya kadar sürüyor. 1926'da İskilipli Atıf Hoca'nın mahkemesi olurken, diyor ki 'Kürdistan'a hiç gittin mi diyor mahkeme başkanı' Bu da diyor ki 'Kürdistan'a hiç gitmedim.' kayıtları öyle geçiyor. O dönemde bile coğrafi olarak kullanılıyor. Yani mahkemelerde bile kullanılması var ama ondan sonra yasak. 1926'dan beri yasak." diye konuştu.

Kürdistan'da Nakşibendiliğin en önemli görevinin, medrese ile tekkeyi birleştirmesi olduğunu söyleyen Yüksel, "Yani Mevlana Halid bir ulema tarikatı kurdu. Kendisi de çok şey etmiş bir ulemadan geliyordu. Meşhur Hayderilerin medreselerinde okumuştu. Sıbğetullah el-Hayderi gibi, vesaire gibi. Dolayısıyla çok kuvvetli bir ilmi gelenekten geldiği için, aynı zamanda halifeleri de bölgenin tanınmış ulemasından olan insanlardı. Onlar da aynı şekilde medreseler kurdular. Sürekli medreselerle birlikte Nakşibendilik var oldu. Ulema tarikatı olması hasebiyle Nakşibendiliğin, yani Mevlana Halid'in, Şeyh Yahya el-Mezuri el-İmadi gibi Şafi fıkhının büyük devleri olan insanlar vardı. Mevlana Halid'in halifeleri ve mucazları arasında. Dolayısıyla oradan gelen bir gelenek vardı. Bu çok büyük bir güç sağladı." diye ekledi.

Tarikatların aynı zamanda politik ve askeri otorite olarak da bölgede önde yer aldıklarına dikkat çeken Yüksel, 1919'da  Mondros'tan sonra ki dönemde Şey Ahmet Barzani olmak üzere, oradaki birçok kimsenin İngilizlerle ve İngilizlerle birlikte olan milislerle nasıl savaştığına dair belgelere ulaştıklarını ifade etti.

"Sorunun çözümsüz kalması ahali arasına nifak sokmak gibidir"

Cumhuriyet döneminin sert kırılmalarının ulus devleti büyük oranda önlediğini ve devletin resmi ideolojisinin politikaları da daha derin yaralar oluşturduğunu söyleyen Yüksel, "Sorunun çözümsüz kalması ahali arasına nifak sokmak gibidir. Bir taraftan resmî ideolojinin diğer yandan Kürtler içerisindeki bir kısım siyasi yapılanmaların çatışma teorisi üzerinden bunu çatışmaya sürdürmeye çalışmalarıdır. Özellikle Marksizmin bu konuda çok olumsuz etkisi oldu. Kürt siyasi hareketler üzerindeki Marksist tekel ciddi olarak Kürtleri çatışma ortamına sürdürülmesine, çatışmanın temel haline getirilmesine sebebiyet verdi. Bu resmî ideolojinin yaptığı diğer şeylerden biri Erzurum-Adana hattının devlet tarafından Kürtlere karşı aşırı Türkçülük saikı ile işlenmesiydi. Bu hat Kürt meselesinin çözümünde bir takoz idi. Aşırı milliyetçi reflekslerin bunu devlet eliyle yükselmesi, aşırı jargonun burada egemen olması Kürt sorunun çözümüne ilişkin daha sukuletle barışçı ve sulha dayalı olarak çözümüne karşı refleks göstermesiyle merkezi partiler bundan vazgeçmek zorunda kaldı." şeklinde konuştu.

"Kardeşlik söylemlerinin yanında insanca yaşamak öncelikli olmalı"

Kürt diasporasının bugünkü sorunun çözümüne en sert tutum ve direnç gösteren bir yapı olduğunu anlatan Yüksel, "Bu diasporaya yol açan da resmî ideolojinin tutumudur. Diaspora meselesi Rojava üzerinden çözümsüz bırakılıyor. Nitekim geçen süreçte Rojava-Kobani meselesi üzerinden bozuldu. Bugün de Rojava meselesi üzerinden bu sürecin başlamaması söz konusu. Bunu dile getirmek bir tehdit değil, tehlikeye işaret etmektir. Böyle bir tehlikeye yol açmadan coğrafya, bu konuda bir çözüm bulmak zorunda. Kardeşlik söylemlerinin yanında insanca yaşamak öncelikli olmalı." dedi.

"Maalesef Müslüman Kardeşler hareketi bu konuyu konuşmadı"

Yüksel, son olarak, "1950'li yıllarda İslami kesim bu konuyu konuşması lazımdı, maalesef Müslüman Kardeşler hareketi bu konuyu konuşmadı. Sadece Kürt meselesi değil, Kuzey Afrika'ya kadar uzayan etnik sorunlar oluştu ve bu sorunlar ulus devletler oluşturdu. Bugün ulus devletlerin getirdiği etnik sorunlar son yüzyılın bir hastalığı.  Bu sorunlar çözümsüz değildir. Bu sorunda çözümsüzlük ve çatışmadan nemalanan kimse, topluluk ve gruplara fırsat vermemek lazım. 1992'den beri bu tür sempozyumlarda konuşuyoruz ve maalesef konuşmakla kalıyor, tesiri olmuyor. Özellikle siyasi ve diğer iradenin bir şekilde bunları önemsemesi lazım." ifadelerine yer verdi. (İLKHA)

Kaynak: İLKHA