BİSMİLLAH!
'Dünyaya evlenme teklif edersen, mehir olarak imanını ister.' sözü bana çok manidar geliyor. Bu sözün kime ait olduğu çok önemli değil ama mahiyeti çok önemlidir. Bilindiği üzere biri evlilik için kız istemeye gittiğinde önce mehir konuşulur. Daha sonra diğer konulara girilir.

İnsanoğlu dünyaya meyilli bir nefse sahiptir. Bu yüzden dünyanın kendisine dost, eş ve arkadaş olmasını ister. İşte tam bu sırada dünya, insanı kendine bağlamak için onun tüm bağlarını koparmak ve tamamen kendisinin olması için mehir olarak imanını ister. Allah'la bağını koparmak maksadını taşır.

Dünya ile insanın ilişkisi ve bu ilişkinin çeşitleri açısından ehli delalet, ehli gaflet ve ehli takva olmak üzere üç insan tiplemesiyle karşılaşırız.

Birincisi ehli delalet olan ve tüm maksatları dünya olan kafir, Hristiyan, Yahudi, Budist, ateist ve Müslüman olup bunları takip ve taklit eden kesimlerdir ki bu insanoğlunun büyük bir kesimini içine alır. Bu kesim uyarı ve nasihatlere kulaklarını kapatmış, imanlarını dünyaya kurban etmiş ve bu durum hoşlarına gitmektedir. Maalesef Müslümanların büyük bir çoğunluğu da bu kesimin içinde yer almakta ve çok azı bu durumdan dönmektedir.

İkincisi ise asıl konumuz ve meramımız bu sınıf içindir. Yani hem dünyaya tamamen bağlanamıyorlar hem de ondan kopamıyorlar. Gaflet ehlidir bunlar. Yani bir gelgit, med cezir hali yaşıyorlar. Camide, hacda, zekatta ve oruçta bunları görürsün. Birde bakarsın ki zevkte, sefada, eğlencede, günahtadırlar.

Bir bakarsın cihat meydanında atlarını dörtnala sürerler, bir de bakarsın tembellik ve dünyaya dalmış gaflet gömleğini giymişler. Dünyayla nikah kıymamışlar ama flört etmekte bir beis görmemektedirler. İslam toplumu ve ehli iman içinde bu durumda olan epey bir kesim vardır.

Üçüncüsü ise ehli takva, ehli ukba olan ve dünyaya -tabiri caizse- beş kuruş paha biçmeyen, ona dönmeyen; bilakis dünyanın onların peşinde koştuğu kesimdir. Bunlar da dünyada yaşıyor ama tam tersi hareket ediyorlar. Dünyayı hizmetlerine koymuş ahirete ulaşmak için ondan istifade ediyorlar.

Adeta dünyayı kullanıyorlar. Dünya ne kadar onlara gülse, göz kırpsa, onlar Allah'ı hatırlar, ukbaya dalar, rızayı düşünür arzularına gem vururlar. Onlar verdikleri sözde dururlar, başladıkları bir işi bitirirler, düştükleri yerden kalkmasını bilirler ama dünyaya asla gaflet gösterip meyletmezler. Onlar Allah taraftarıdırlar. Dünya, nefis, şeytan ve şeytanın dostlarını hiç sevmezler. Üstadın tabiri ile onlar 'terk-i dünya terk-i ukba terk-i hestî terki terk' makamındadırlar. Ve onlar azınlıktadırlar, ne mutlu onlara…

Sonuç olarak dünyaya hiçbir paha biçilmemeli, hiçbir mehir verilmemeli ve ona evlenme teklifi asla yapılmamalı, tabiri caizse yüzüne bakılmamalıdır. Onun üzerinde onun için ter dökmemeli, dökülecek terler ukbaya ait olmalı, öteye dönük olmalıdır. Yani ahirete, rızayı İlahi ve onun çabası içinde olunmalıdır. Dünyanın kendisi geçici olduğunu söylerken, zevklerinin kalıcı olmadığını görürken ona yönelmenin bir izahı yoktur.

Ey Müslüman ve ey mücahit, dünya senin imanını istiyor. Seni kendine kul köle yapmak istiyor. Sen sakın ona aldanma, bu koca karıya değil mehir, iltifat bir tebessüm bile göstermemelisin. Onu kendine köle ve hizmetkar edinceye kadar çalışmalısın.
Vesselam