İşte biz bu Peygambere sevdalıyız!

Abone Ol

Akabe kayalıklarında Peygamber Aleyhisselama biat etmek üzere buluşan Medinelilerden Es’ad b. Zürare’nin, kendilerine Hz. Abbas’ın laf dokundurması ağırına gitti, Peygamberimiz (a.s.)a:

"Yâ Rasûlallah! Bize izin ver de canını sıkmaksızın ve senin hoşlanmayacağın bir şeyle itiraz etmiş olmaksızın, sadece sana icabetimizi ve imanımızı doğrulamak üzere, ona cevap verelim?" dedi.

Peygamberimiz (a.s.):

"Suçlayıcı olmaksızın, ona cevap veriniz!" buyurdu.

Bunun üzerine, Es'ad b. Zürâre, Peygamberimiz (a.s.)a dönerek:

"Yâ Rasûlallah! Her davetin, yumuşak veya sert, bir yolu ve usûlü vardır.

Bugün senin yaptığın davet, insanların yüzünü ekşitecek, kendilerine ağır gelecek bir davettir:

Sen bizi öteden beri üzerinde bulunduğumuz dinimizi bırakmaya ve kendi dinine tâbi olmaya davet ettin ki, bu çok zor ve ağır bir şey olduğu halde, biz senin bu teklifini kabul ettik!

Sen bizi insanlarla aramızdaki yakın, uzak bütün akrabalık ve komşuluk ilişkilerini kesmeye davet ettin! Bu da çok zor ve ağır bir şey olduğu halde, biz senin bu teklifini de kabul ettik!

Bizler, yurdumuzda, izzetli ve her tecavüzden masun; değil kendisini kavminin yalnız bırakmış olduğu, hatta amcalarının bile öldürülmek üzere düşmanlarına teslim etmek istedikleri bir zâtın, hatta kendimizden başka hiç kimsenin başımıza geçmeye göz dikemeyeceği bir topluluk olmamıza ve bunun bizim için kabulü çok zor bulunmasına rağmen, biz senin bu husustaki teklifini de kabul ettik ki, bütün bunlar, Allah'ın doğru yolu bulma azmini ve hayırlı sonuçlara ulaşma umudunu ihsan ettiği kimseler hariç, insanlar nazarında hiç de hoşa gidecek şeyler olmadığı halde, biz senin bu husustaki teklifini de dillerimizle ikrar, kalblerimizle tasdik etmek suretiyle kabul ettik!

Biz, senin Allah'tan getirdiklerine inanarak ve kalplerimize yerleşen bir marifetle tasdikte bulunarak, sana bey'at edeceğiz!

Biz, Rabbimize, senin Rabbine bey'at edeceğiz!

Allah'ın Kudret Eli, ellerimizin üzerindedir!

Bizim kanlarımız senin kanınla, ellerimiz senin elinledir!

Biz, kendilerimizi, oğullarımızı ve kadınlarımızı savunduğumuz ve koruduğumuz şeylerden, seni de savunacak ve koruyacağız!

Eğer biz bu ahdimizi bozarsak, Allah'ın ahdini bozmuş bedbaht, yaramaz kimseler olmuş olalım!

Yâ Rasûlallah! Bu, sana karşı, bizim sadâkat yeminimizdir!

Yardımına sığınılacak, ancak Allah'tır!" dedi.

Sonra da, Hz. Abbas'a dönerek:

"Ey konuşurken Peygamber (a.s.)ın önünde bize söz dokunduran zât! Kardeşinin oğlunun sana insanların en sevgilisi olduğu sözünle neyi anlatmak istediğini Allah bilir.

Biz, yakın uzak bütün akrabalarımızla ilişkilerimizi keserek şehadet etmiş bulunuyoruz ki, bu zât Allah'ın Resûlüdür!

Allah, O’nu yanındaki (Kur’an) ile göndermiştir.

Kendisi asla yalancı değildir!

Getirdiği Kur’an da insan sözüne benzemez.

Resûlullah (a.s.) hakkında seni tatmin edecek sözü bizden alma isteğine gelince:

Resûlullah (a.s.) için istediğin sözü al!" dedi.

Sonra da Peygamberimiz (a.s.)a dönerek:

"Yâ Rasûlallah! Bizden, kendin için, dilediğin sözü al!

Rabbin için de istediğin şartı koş!" dedi.

Abdullah b. Revâha da:

"Kendin ve Rabbin için, ne dilersen onu şart kıl!" dedi.

İşte biz, hayatından kısa bir bölüm sunduğumuz bu Peygamber’e ve O’na bu şekilde biat edenlere sevdalıyız, herkes bunu bilsin.

Bu düşüncelerle Mevlid-i Nebi hayırlara ve sevdamızın artmasına vesile olsun!