HÜDA PAR Batman Milletvekili Serkan Ramanlı, partisinin gündem değerlendirmesini TBMM'de düzenlediği basın toplantısıyla paylaştı.
Dün 5'inci Olağan Kongrelerini gerçekleştirdiklerini hatırlatan Ramanlı, "Yeni takviyelerle HÜDA PAR, siyasi yoluna, serüvenine emin adımlarla daha da güçlenerek devam ediyor inşallah. Yeni dönemin partimiz için de Türkiye siyaseti için de tüm milletimiz için de hayırlı olmasını temenni ediyorum." dedi.
HÜDA PAR'ın Vatandaşlık Kanunu'nda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi ile ilgili bilgi vererek Ramanlı, "Aralık 2023 çifte vatandaşlardan bugün itibarıyla siyonist saflarda, insanlığa karşı suç işleyenlerin vatandaşlıktan çıkarılması ve siyonist çetenin elebaşlarının Meclis kararıyla da yargılanabilmelerinin önünün açılması için bir kanun teklifi vermiştik. Biliyorsunuz insanlığa karşı suç ve soykırım uluslararası bir sözleşmeye bağlanmış ve Türkiye'nin de taraf olduğu bir sözleşme. Bu sözleşme gereğince üye ülkeler soykırıma ve insanlığa karşı suçlara karşı etkin mücadele etme yükümlülüğünü almış durumdalar. Elbette bizim Türk Ceza Kanunu'muzda insanlığa karşı işlenen ve soykırım olarak nitelendirilebilecek suçları için belli cezalar öngörülmüş, mevzuatımız buna uygun ancak Adalet Bakanı'nın talebiyle böyle bir soruşturmanın başlatabiliyor olması ve bugüne kadar Adalet Bakanı'nın bu yönde Cumhuriyet Başsavcılıklarına herhangi bir talepte bulunmaması sebebiyle ki 9 ayı geride bıraktık. Siyonist çetenin elebaşlarına yönelik ülkemizde herhangi bir soruşturma başlatılmış değil. Madem, ülkemiz insanlığa karşı suçlarda ve soykırım suçlarında yükümlülük altında uluslararası sözleşmeler itibariyle ve soykırım suçu bütün insanlığa karşı işlenmiş bir suç ve ülkemiz de bununla etkin mücadele etmenin taahhüdünü vermiş, o halde 9 aydır biz neyi bekliyoruz? Neden yapabileceklerimizi yapma konusunda hala mütereddit davranıyoruz ve somut bir adım atmıyoruz?" ifadelerine yer verdi.
"Siyonist saflarda; katliama ortaklık edenlerin vatandaşlıkları iptal edilip, mal varlıklarına el konulmalı"
Açıklamasının devamında Ramanlı, şunlar aktardı: "İşte yarın Genel Kurul'da görüşülecek olan kanun teklifimiz de soruşturmanın sadece Adalet Bakanı'nın talebiyle mümkün olması değil, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin de alacağı bir kararla Cumhuriyet Başsavcılıklarının harekete geçmesinin imkanını oluşturmak istiyoruz. Kanun teklifimizin bilinci bölümü bu. İkinci bölümü de az önce ifade ettiğim gibi ister Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olsun ister çifte vatandaş olsun bugün itibariyle siyonist saflarda; kadın, çoluk, çocuk demeden masum sivilleri katleden, bu katliama ortaklık edenlerin vatandaşlıklarının iptal edilmesi, mal varlıklarına el konulması ve bu mal varlıklarının aile ve gençlik fonuna aktarılmasının önünü açacak bir maddeyi de içeriyor."
"Meclis Genel Kurulu'na gelecek olan kanun teklifimize bütün milletvekillerinin desteğini bekliyoruz"
Kanun teklifleri ile ilgili tüm milletvekillerinden destek beklediklerini belirten Ramanlı, "Geçtiğimiz haftalarda Meclis'te temsil edilen, özellikle grubu olan veya olmayan bütün partilere kanun teklifimizi götürüp kendilerinden destek istediğimizi ifade etmiştik. Biz Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında olan bütün milletvekillerinin Filistin konusunda aynı düşündüğünü, aynı hissiyatı taşıdığını ve aynı hassasiyette olduğunu biliyoruz. Söylem bazında farklılıklarımız olabilir ama insanlık ortak noktasında, Filistin ortak noktasında, Gazze ortak noktasında hepimiz biriz, birlikteyiz. O halde yarın Meclis Genel Kurulu'na gelecek olan kanun teklifimize de bütün milletvekillerinin oy birliğiyle destek vererek bu kanun teklifinin kanunlaşması için inisiyatif almasını bekliyoruz, umuyoruz, diliyoruz. İnşallah da istediğimiz gibi olacak." şeklinde belitti.
"Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin de bu sorumluluktan kaçmaması gerekiyor"
Ramanlı, "Bugün Filistin'e karşı, Gazze'ye karşı gerçekleştirilen insanlığa karşı suçlar ve soykırım yarın belki dünyanın başka bir coğrafyasında, ırkı, dini, dili farklı insanlara karşı da gerçekleştirilebilir. Biz sadece hükümetler arası ilişkiler bozulmasın diye Adalet Bakanlığının talebine bağlamışsak, savaş kararı bile alabilecek yetkiye sahip olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin alacağı bir kararla bu soruşturmaların önünü açmamız elbette mümkündür. Meclis'in buna yetkisi vardır ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin de bu sorumluluktan kaçmaması gerekiyor. Çünkü bizler milletimiz adına burada bulunuyoruz, milletimizi temsil ediyoruz ve milletin ortak vicdanında bu soykırıma yer yoktur, soykırım suçlularına merhamet de yoktur, bir sevgi de elbette yoktur. Dolayısıyla milletin istediğini, insanlığın ortak vicdanının gerektirdiği adımı hep beraber atalım istiyoruz." dedi.
"Yarın biz kanun teklifimizi Genel Kurul'a getiriyoruz"
Gazetecilerin sorularına da yanıt veren Ramanlı, "Aralık ayının son haftasıydı, biz teklifimizi Meclis Başkanlığına sunduk. Mevzuat gereği 45 gün içerisinde komisyonlarda görüşülmeyen kanun teklifleri, teklif sahiplerinin imzası ile Genel Kurul'a getirilebiliyor. Biz birkaç ay öncesinde aslında Genel Kurul'a getirilmesini talep etmiştik. Çünkü soykırım suçu; maliyeti ve kayıpları artarak devam ediyor. Daha içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Malum Meclis'in de bir çalışma takvimi var. Bu takvim içerisinde yarın için Genel Kurul'a getirilmesi kararlaştırıldı. Yarın biz kanun teklifimizi Genel Kurul'a getiriyoruz. Orada gerekçelerimizi de ifade edeceğiz. Sayın Genel Başkanımız kürsüden bu kanun teklifinin neden kanunlaşması gerektiği konusunda izahatlarını yapacaklar ve sonrasında oylama olacak. Biz yarın Meclis'te olan bütün milletvekillerinden bu kanun teklifinin kabul edilmesi için lehte oy kullanmalarını bekliyoruz." diye konuştu.
"Öğretmenlerimizin talebi başöğretmenlik için 10 yıl değil 5 yıllık süre yeterli"
Öğretmenlerle ilgili meclis gündeminde bir kanun teklifi olduğunu belirten Ramanlı, "Birincisi; uzman öğretmenlik için 10 yıl şartı ve başöğretmenlik için 10 yıl şartı getiriliyor bu düzenlemeyle. Öğretmenlerimizin talebi başöğretmenlik için 10 yıl değil belki bir 5 yıllık sürenin geçmesinin yeterli olması. Mülakat Sistemi biliyorsunuz toplumsal hafıza itibariyle çok olumsuz çağrışımlar yapıyor. Mülakatın özellikle hak edenin hak ettiğini alamaması sonucunu doğuracak bir neticeye evrilmemesi hepimizin dileğidir. KPSS puanına eşdeğer bir puanlama ile aslında mülakatın işlevsiz kılınması belki adalete daha yakın olan bir düzenleme olacaktır. Mülakat çünkü sübjektif değerlendirmeler neticesinde verilen puanlarla ölçülen bir düzenleme. Dolayısıyla bunun bu aşamada yapılmasının çok isabetli olmayacağı muhakkak. Bir diğeri; özellikle özel eğitim kurumlarında çalışan öğretmenlerin taban ücretlerinin belirlenmemiş olması. Çünkü maalesef özel okullarda çalışan öğretmenlerimizin devlet okullarında görev yapan öğretmenlere göre maaşlarının daha düşük olduğunu biliyoruz. En azından onların da yaşam kalitesini arttıracak, insan onuruna yaraşır ve kendi verdikleri emeğin karşılığı olabilecek bir ücretle ücretlendirilmeleri ve bu bedellere kavuşmaları sağlanabilir. Bu beklenti vardı ama bu kanun teklifinde maalesef bu da yok." dedi.
"Ücretli öğretmenlerin de aldıkları aylıkların çok cüzi olduğunu buradan ifade etmek lazım"
Ücretli öğretmenlerle ilgili de Ramanlı, "Biliyorsunuz öğretmen açığının bir kısmı yani hatırı sayılır bir kısmı ücretli öğretmenler eliyle tamamlanmaya çalışılıyor ama ücretli öğretmenlerin de aldıkları aylıkların çok cüzi olduğunu buradan ifade etmek lazım. Bu ücretlerin iyileştirilmesi hususunda da bir gayret olmadığını en azından bu kanun teklifinde görüyoruz, bu da bir eksiklik olarak göze çarpıyor. Ayrıca memur emeklileri emekli olduklarında unvanları da gözetilerek bir aylığa yansıtılması söz konusu. Emekliliklerinde öğretmenlerimizin almış oldukları bu unvanların da dikkate alınarak emekli aylığına yansıtılması belki bir ihtiyaç." şeklinde belirtti.
"Eğitim fakültelerindeki eğitim kalitemizi de artık önümüze koymamız gerekiyor"
Son olarak Ramanlı, "Bu kanun teklifi ile 'akademi' şartı getiriliyor. Burada o zaman aslında şapkayı önümüze koymamız gerekiyor. 4 yıllık hatta yerine göre 5 yıllık eğitim fakültelerinin niteliğini burada tartışmamız gerekiyor. Neticede bu üniversiteler, bu bölümler, bu lisans bölümleri öğretmen yetiştirmek için kurulmuş bölümler. 4 yıl boyunca siz birine öğretmen vasfı taşıyabileceği eğitimi vermediyseniz bunu sorgulamanız gerekiyor. Oradaki eğitime mi güvenmiyoruz, oradaki eğitimin kalitesinin arttırılmasına dönük bir çaba mı gündeme gelemiyor, buna mı müdahale edilemiyor ki eğitim fakültesinden mezun olmuş öğretmen adaylarımıza bir de akademi şartı getiriyoruz. Önümüzdeki süreçte elbette ki mesleği icra ederken belli periyotlarla bilginin güncellenmesi elbette ki önemlidir ama mesleğe kabul ederken akademi şartının getirilmesi neler götürür, neler getirir bunu hep beraber göreceğiz. Ama madem akademiye ihtiyaç duyuluyor eğitim camiamızda, o zaman bizim eğitim fakültelerindeki eğitim kalitemizi de artık önümüze koymamız gerekiyor, diye düşünüyorum." ifadelerine yer verdi.