14 ayı aşkın bir süredir Gazze’de devam eden soykırıma dikkat çekmek amacıyla Van’da Filistin’e Destek Platformu öncülüğünde “Gazze direnişinde son durum ve sorumluluklarımız” adlı program düzenlendi. Programa, konuşmacı olarak Hamas Batı Şeria Dış İlişkiler Sorumlusu Dr. Yaser Albarguti katıldı.
Van Ticaret ve Sanayi Odası (Van TSO) Konferans Salonu’nda düzenlenen program, Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı.
Programın açılış konuşmasını yapan Van Filistin’e Destek Platformu Dönem Sözcüsü Mehmet Garip Cesur, “Biz Müslümanlar olarak Gazze direnişine sahip çıkmak ve Gazze direnişi ruhunu diri tutmak adına bir yıldan fazla bir süredir bu ruhu diri tutmaya çalışıyoruz. Gazze, Müslümanların kalesi, Abdurrahman’ın ifadesi ile dünyayı ikiye ayıran bir duvar, hak ile batılı ayıran bir duvar. Hakkın taraftarları ile batılın taraftarlarının mücadele ettiği bir alandır Gazze. Gazze bir direniş cephesidir. Bu direniş cephesine yeryüzünün her yerinde iman etmiş olanlar bu cepheye destek vermeye çalışıyorlar. Gayrimüslimler, alanlarda çeşitli etkinlikler yaparak yine bu direnişin yanında yer almaya çalışıyorlar. Biz bu davanın şahidi olarak, Vanlı Müslümanlar olarak Gazze davasına sahip çıkmak, sorumluluğunu taşımak, bunun bilincini ve şahitliğini kendimize ve kendimizden sonraki nesillere aktarmak ile mükellefiz.” dedi.
Cesur’un konuşmasından sonra Dr. Yaser Albarguti, Aksa Tufanı sonrası yaşananlar ve Gazze direnişinin güncel durumuna ilişkin bir konuşma yaptı.
Konuşmasına Aksa Tufanı Harekatı’nı başlatan Yahya Sinvar’ı anlatarak başlayan Albarguti, “Öncelikle sizlere bu büyük tufanın mimarı, Aksa Tufanı'nın mimarı şehit önder, komutan Yahya Sinvar'dan bahsetmek istiyorum. Bir önderin özellikleri öğrenildiği zaman, o önderin getirmiş olduğu davayı anlamak daha kolay olacaktır. Bundan dolayı sizlere şehit Yahya Sinvar’ın bazı özelliklerini sizlere aktarmaya çalışacağım. Çünkü dünya tarihini değiştirmek isteyen liderlerin bu özelliklere sahip olmaları gerekir. Yahya Sinvar ile ilk görüşmem ihtilalin zindanlarında oldu. Birden fazla müebbet hapis cezasıyla hapiste kalan Yahya Sinvar ile beraber ben de aynı zindanda kaldım. Yahya Sinvar hapishanedeyken daima arkadaşlarına yemek hazırlardı, onlara hizmet ederdi. Onların yetişmelerine katkıda bulunurdu. Onlara okuma, yazma eğitimi verirdi. Ve onlara İbranice öğretirdi. Yahya Sinvar çok iyi bir İbranice bilgisine sahipti. Düşmanın dilini çok iyi bir şekilde öğrenmiş ve dava arkadaşlarına bu dili de öğretiyordu. Günlerden bir gün Şehit Yasin Sinvar’la konuşuyorduk zindanda. Kendisine şunu sordum; Hapishaneden çıktıktan sonra ne yapmayı planlıyorsun? Hayalinde neler var? Evlenmeyi mi düşünüyorsun? Uzun zamandır görmediğin dostlarını mı görmek istiyorsun? Hapishaneden çıktıktan sonra neler yapmak istiyorsun diye sorunca cevap olarak ne dediğini biliyor musunuz? Bana verdiği cevabı, ahiret gününde bir şahit olmam için sizlere de aktarmak istiyorum. Bana verdiği cevap şu şekildeydi; ‘Buradan çıktığım zaman dünya tarihini değiştirecek bir şey yapmak istiyorum. Hayalim budur’ dedi. Tabii ki hapishaneden çıkmayı düşünemiyorduk. Çünkü ebedi bir müebbet bir hüküm verilmişti haklarımızda. Ama Allah nasip etti ve anlaşma ile Yahya Sinvar ve 1027 Filistinli esir dışarıya çıktı, serbest kaldılar, hürriyetlerine kavuştular.” ifadelerini kullandı.
“Hapishanedeyken sana bahsettiğim o büyük olayı başlatmak üzereyim”
Yahya Sinvar’ın hapisten çıktıktan sonra hayali için mücadele ettiğini belirten Albarguti, “Bir gün Yahya Sinvar ile Gazze caddelerinin birinde karşılaştık. O takım elbise, resmi kıyafet giymeyi sevmezdi. Ben onu görünce şaşırdım ve bu üzerindeki elbise nedir diye ona sordum. O yanıma yaklaştı ve kulağıma şöyle fısıldadı; “Hapishanedeyken sana bahsettiğim o büyük olayı başlatmak üzereyim” şeklinde cevap verdi. O giydiği resmi elbisenin altında böyle bir olayın olduğunu haber veriyordu. Kudüs'te bulunan Müslümanlar’dan Gazze'ye bir haber geliyor, Yahya Sinvar'a şöyle deniyor. Ey Yahya Sinvar, Kudüs'te her gün Mescid-i Aksa baskınlara maruz kalıyor. Günlük olarak bu baskınlar yapılıyor ve bunun üzerine Yahya Sinvat Seyful Kuds diye bilinen savaşı başlatıyor. Yahya Sinvar bu durumu Muhammed Dayf'a aktarıyor, Muhammed Dayf’a bu konuda bir açıklama yapmasını ve bu durumların devam etmesi durumunda roketlerin, füzelerin oraya atılacağını yani bir savaşın başlatılacağını bildiren bir açıklama yapıyor. Bu açıklamayı bizzat işgal kuvvetlerine de aktarıyorlar ve bu durumun devam etmesi halinde bir savaş başlatılacağını onlara açık bir şekilde bildiriyorlar. Mescidi Aksa'yı koruyacaklarını söylüyorlar. Tabii işgal güçleri bu tehditlerin boş olduğunu, Gazze'nin zaten zayıf olduğunu, bu konuda bir şey yapamayacaklarını düşünerek bunları önemsemediler ve bunun üzerine yeniden Mescidi Aksa'ya yapılan baskınları arttırdılar. Bunun üzerine Hamaslı mücahidler, Seyfü'l-Kuds (Kudüs Kılıcı) operasyonunu başlattılar.” diye konuştu.
“İsrail'in yaptığı suikastlar Aksa Tufanı’nın zamanının geldiğini gösteriyordu”
Siyonist işgal rejiminin yaptığı baskın ve suikastlerden sonra Aksa Tufanı’nın mecburi olduğuna dikkati çeken Albarguti, “Gazze'de diğer bölgelerde Batı Şeria’da ve işgal edilen topraklardaki durumu görünce, Seyfü'l-Kuds operasyonundan sonra bunları görünce gerçekten bizler hürriyetin yaklaştığını anladık. Orta Doğu'nun en büyük devleti olduğu sanılan sömürge için kendisine bütün imkanlar tanınan İsrail devleti iki saat sonra Aksa Tufanı operasyonundan 2 saat sonra Ebu İbrahim, Yahya Sinvar, Muhammed Dayf ve mücahitleri artık işgal edilmiş topraklara ayak basmış ve onların komutanlarını, onların askerlerini ayaklarının altına almayı başarmışlardı. Gazze’den uzaklaştırılmaya çalışılan bu önderler aslında bu operasyonun yapılmasını sağlayan kişilerdi. İsrail bunun bir başarı olduğunu sanıyordu. Yani oradaki Müslümanların Gazze'den, Filistin'den uzaklaştırılmalarını bir başarı olarak sayıyordu ama onların oradan uzaklaşmış olması onların suikaste kurban gitmemesini sağlamıştı. Bu da Gazze’deki mücahidler için bir zafer anlamına geliyordu. İsrail'in Gazze'de yaptığı suikastlar aslında bu Aksa Tufanı’nın da zamanının gelmiş olduğunu gösteriyordu. Bunun bir başlangıcı olmuştu.” dedi.
"Yahya Sinvar'ın hayatında istediği en büyük şeyi yani şehadeti ona vermiş oldular"
Mazin Fukaha isimli Hamaslı mücahidin suikaste uğramasından sonra Yahya Sinvar’ın bu düşüncesini daha ileri bir noktaya getirdiğini belirten Albarguti, “Yahya Sinvar’ın bu operasyonu başlatmadan önce giriştiği ilk iş Gazze'de bulunan İsrail casuslarını teslim etmek. Bu konudaki bütün bilgileri, malumatları bir araya getirdi ve öncelikle bu casusları devre dışı bıraktı. Peygamberlerde bizim için güzel bir örneklik vardır. Yusuf aleyhisselam zindanda birkaç yıl kalmıştı yine Yahya Sinvar da 20 yıldan fazla bir süre İsrail zindanlarında kalmıştı. Seyfü'l-Kuds operasyonunda Yahya Sinvar'ın yerle bir edilmiş evinin üzerindeki bir koltuğa rahat bir şekilde oturduğunu hepiniz görmüşsünüzdür. Yahya Sinvar'ı ele geçirebilmek için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. İsrail, Amerika, bütün bilgileri bir araya getirdiler, onu elde etmeye çalıştılar ama asla onu elde edemediler. Çünkü Yahya Sinvar Allah'a karşı kulluğunda sadık davrandı, Allah da ona verdiği vaatte sadık davrandı. Onu yok etmeye çalıştılar ama o son nefesine kadar oturmuş olduğu o koltukta oturdu. Seyfü'l-Kuds operasyonunda da fotoğraf verdiği o kürsüde oturmuştu yine şehit olurken de o koltuğun üzerinde oturmuştu. O kürsünün o koltuğun aslında cihat koltuğu ve övünç koltuğu olduğunu bizlere göstermişti. Onu suikaste uğratarak aslında Yahya Sinvar'ın hayatında istediği en büyük şeyi yani şehadeti ona vermiş oldular. Yahya Sinvar bu şekilde büyüklüğün, izzetin sembolü olmuş oldu. Ramallah buradan ne kadar uzak bir şehirdir. Filistin'in şehirlerinden bir şehirdir. Ama bugün ben burada sizlere Ebu İbrahim Yahya Sinvar'ı anlatıyorum. Bu onun ne kadar büyük olduğunu, ne kadar azim bir şahsiyet olduğunu, büyüklüğün sembolü olduğunu gösteriyor.” şeklinde konuştu.
Gazze’de yaşanan tüm bu zorluklara rağmen direnişin devam ettiğinin altını çizen Dr. Yaser Albarguti, sözlerini şöyle devam ettirdi:
“Şimdi de başlarımızın tacı olan Gazzeli kardeşlerimize sözü döndürelim ve onlardan bahsedelim. Orada yaşanan olaylardan sizleri de haberdar edelim. Öncelikle İzzettin el Kassam Tugayları’ndan bahsetmemiz gerekir. Onların elinde bulunan imkanlardan bahsetmek gerekir. Ve yine orada bulunan Gazzeli kadınlar, Gazzeli çocuklar ve diğer Gazzeli Müslümanlardan bahsetmemiz gerekir. Peygamberlerde sizler için büyük bir örneklik vardır. Hazreti İbrahim aleyhisselam oğlu İsmail aleyhisselamı boğazlayacağı zaman Allah’u teala ona ona tek başına olmasına rağmen bir ümmet olduğunu söylemişti. Peki ya Gazze'de her gün çocuklarının bedenlerinin parçalarını elinde tutarak Allah'ım benden razı ol, Allah'ım benden razı ol diyen Gazzelileri biz nasıl ifade edeceğiz? Gazzeli kadınlardan bahsedecek olursak şu sözüyle meşhur olan Ümmü Malik'ten bahsetmemiz gerekir. O meşhur sözünde şöyle diyordu; “Bizim çocuklarımızı kefenleyecek bezlerimiz var ama düşmana karşı teslim olmak için kaldıracağımız bir kumaşımız yoktur” diyordu. Gazze’deki çocukların oynadığı role gelirsek, evleri yıkılan çocuklar gördük. Evi yıkılmış ve o enkazın altından dışarı çıkan bir çocuğun söylediği ilk söz şu oldu, “Kudüs’e feda olsun, Kudüs’e feda olsun, Kudüs’e feda olsun.” Dünyanın süper devletlerinin yıkmak üzere toplandığı bu şehirde bir yıl 2 ay kadar bir süredir orada olan kardeşlerimiz durmadan yerlerinden ediliyorlar, bir çadırdan başka bir çadıra gidiyorlar. Bu soğukta o sıkıntıları yaşıyor oradaki kardeşlerimiz. Bütün bu yaşadıklarına rağmen Gazzelilerin dilinden dökülen ancak şu ifadelerdir, “Allah’u Teala’ya hamdolsun.” Bu Allah’ın istediği bir şeydir. Bu Allah’ın bizden razı olması için istediği bir şeydir elhamdülillah.”
Program soru – cevap şeklinde sona erdi.