Yusuf Türk
Geçen haftaki yazımızda Cuma namazına değinmiştik. Bu hafta da yolculuk
halinde namazın nasıl kılınacağına değineceğiz.
Yolculuk durumu, genel olarak meşakkat ve sıkıntı içerdiğinden bu durumdaki
kişi için bazı kolaylıklar getirilmiştir. Bunlar yolcuya tanınan ruhsatlardır.
Bunların başında ramazan ayında yolculuk yapan kişi için tanınan, orucu
yolculuk anında tutmayıp sonraya bırakma ruhsatıdır. Normalde bir gün bir gece
olan mest üzerine mesh süresi, yolcu için üç gün üç geceye çıkarılmıştır.
Ayrıca yolcu olan kişinin, dört rekâtlı farz namazlarını ikişer rekât olarak
kılmasına da izin verilmiştir. Buna “kasrü's-salât” denir.
Yolculukta dört rekâtlı namazların kısaltılarak kılınmasının caizliği konusunda
ayet ve Peygamberimizin uygulaması bulunmakta olup ayrıca bilginler bu hüküm
üzerinde icma etmişlerdir.
Namazların kısaltılmasına ilişkin ayet şudur:
“Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, eğer kâfirlerin size kötülük
etmesinden (fitne) korkarsanız, namazları kısaltmanızda bir sakınca yoktur.” Bu ayette kısaltmanın korku
şartına bağlanmış olması, bir önceki ayette Allah uğrunda hicretten ve bir
sonraki ayette savaş durumunda Peygamberimizin nasıl namaz kıldıracağından
bahsedilmesi, bu ayetin savaş gibi olağan üstü durumlara ilişkin olduğu ve sıradan yolculuklara ilişkin
olmadığı izlenimini verse de, öteden beri seferîlik konusundaki hükümler bu ayetle
irtibatlı olarak ele alınmıştır.
İbn Ömer, Hz. Peygamberle yaptığı
yolculuklarda, Hz. Peygamberin iki rekâttan fazla kıldığını görmediğini; aynı
şekilde Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman'ın da böyle davrandıklarını ifade
etmiştir.
Mezheplerin bu konudaki görüşlerine
kısaca değinelim;
Hanefîler, namazların kısaltılması hükmünün Allah'tan bir bağış olduğu yönündeki
rivayeti esas aldıkları için kısaltmanın vacip olduğunu söylemişlerdir. Onlara
göre yolcunun bilerek dört rekâtlı namazı ikiye indirmeyip dört olarak kılması
mekruhtur. Bu görüşün bir devamı olarak, seferde iken kazaya kalan dört rekâtlık
namazların normal duruma dönüldüğünde yine ikişer rekât olarak kılınması
gerektiği söylenmiştir. Hanefîlerin bu konuda, Hz. Ömer'den nakledilen seferde
namazların kısaltılması hükmünün bir hediye olduğu şeklindeki ifadenin dışında,
Hz. Âişe ve İbn Abbas'ın şu sözlerini de delil almışlardır: Hz. Âişe;
“Namaz ikişer rekât olarak farz kılındı; sonra hazarda ziyade olundu, seferde
ise olduğu gibi bırakıldı” demiş, îbn Abbas da ;“Allah Teâlâ namazı Peygamberimizin
dili ile hazarda dört rekât, seferde iki rekât olarak farz kılmıştır” demiştir.
Malikilere göre, seferde namazı kısaltarak kılmak müekked sünnettir. Şafiî ve Hanbelîlere
göre ise yolculukta namazları kısaltarak kılmak bir ruhsat olup, kullanıp
kullanmamak kişinin tercihine bırakılmıştır.
Seferî kimse bir beldede on beş gün ve daha fazla kalmaya niyet edince mukim
olur ve artık namazlarını tam kılar. Eğer on beş günden az kalmaya niyet ederse
seferîliği devam eder. Şafiî ve Malikilere göre ise, yolcu bir yerde dört gün
kalmaya niyet ederse namazlarını tam kılar. Hanbelîlere göre dört günden fazla
veya yirmi vakitten fazla kalmaya niyet ederse namazlarını tam kılar.
Namaz cemaatle kılındığında mukim yolcuya, yolcu mukime uyabilir. Mukim kişi,
seferî kişiye uymuşsa, seferi iki rekâtını sonunda selâm verince, mukim selâm
vermeyip kalkar, namazı dörde tamamlar. Namazın baş tarafını imamla kılmış ve
farz kıraat yerine gelmiş olduğu için bu kişi sağlam görüşe göre, namazı
başkaca kıraat etmeksizin tamamlar, yanılırsa secde etmez. Çünkü bu mukim,
lâhik mesabesindedir. Yolcu, vakit içinde mukime uyduğunda dört rekâtlı bir
farz namazı mukim gibi tam olarak kılar.
Aslî
vatana dönmekle yolculuk hali sona erer.
Bir kimse doğup yerleştiği veya karısının yerleştiği yere varınca seferî olmaz.
Sadece gideceği bu yer sefer mesafesi uzaklığında ise yolculuk esnasında
seferî olur.
İki vakti bir arada kılmak(cem);
Cem'in fıkıhtaki terim anlamı “birbirini
takip eden iki namazın (öğle ile ikindinin veya akşam ile yatsının), bu
ikisinden birinin vaktinde, birlikte ve peşi peşine kılınmasıdır”. Eğer bu
birlikte kılma birinci namazın vaktinde ise buna cem'-i takdim, ikincisinin
vaktinde ise cem'-i te'hîr denilir. Hanefî mezhebinde, hac zamanında Arafat ve
Müzdelife’deki cem'in dışında, iki namazın bir vakitte cemedilmesi caiz görülmez.
Diğer mezheplerde cem', belirli sebep ve şartlarla caiz görülmüştür.
Şiî-Ca'ferî mezhebinde ise, hiçbir mazerete gerek olmaksızın iki namazın bir
vakitte cemedilmesi caizdir. Cem'i kabul edenlere göre, iki namazın
cemedilmesini caiz kılan sebepler, ayrıntıdaki görüş ayrılıkları bir tarafa
bırakılacak olursa şunlardır:
1. Yolculuk, 2. Yağmur, çamur, kar,
dolu, 3. Hastalık, 4. İhtiyaç ve meşguliyet.
1. Yolculuk. Hanefîler dışındaki
çoğunluk âlimler, yolculuğu bir mazeret kabul ederek, yolculukta cem' yapılmasını
caiz görmüşlerdir. Ancak bazı ayrıntılarda aralarında görüş ayrılığı vardır.
Buna göre Malikiler, cem' yapmanın caiz olabilmesi için yolculuğun yorucu bir
yolculuk olmasını şart koşarken, Şafiiler ve Hanbelîler, yorucu olup
olmamasına bakılmaksızın yolculuğun her halükârda cem' için bir mazeret
olduğunu söylerler.
2. Yağmur, Kar, Dolu, Yağmur şiddeti; bu konuda görüş ayrılıkları bir tarafa
bırakılacak olursa, Maliki, Şafiî ve Hanbelî mezheplerinde, yolcu olmayan
(mukim) kişiler için bir mazeret kabul edilmiş ve böyle günlerde namazın cem'i
belli şartlarla caiz görülmüştür. Malikiler ve Hanbelîler, sadece akşam ile
yatsının mescitte cem'i takdim olarak cemedilmesini caiz görürken, Şafiiler
buna öğle ve ikindinin cem'ini de ilâve etmişlerdir. Bu ve benzeri sebepler,
evde değil, sadece mescitte cemaatle birlikte cem' yapmayı caiz hale getirir.
3. Hastalık; Malikilere göre hasta
bir kişi, ikinci bir namazın vaktine kadar durumunun namaz kılamayacak derecede
kötüleşeceğinden veya bayılacağından endişe ediyorsa, cem' yapabilir.
Hanbelîler de hastalık sebebiyle meşakkat söz konusu olduğunda cem'i caiz
görmüşler ve emzikli kadını, istihâze kanı gören kadını, özür sahibi kişileri
ve her vakit için abdest almaktan aciz olan kişileri de aynı hükümde tutmuşlardır.
Şafiilere göre ise hastalık sebebiyle cem' caiz değildir.
4. İhtiyaç, Meşguliyet ve Sıkıntı; İhtiyaç ve sıkıntı sebebiyle cem' genelde
caiz görülmemiştir.
Cem' Yaparken Dikkat
Edilecek Hususlar; Sabah
namazı hiçbir şekilde cemedilemez. Cem' yalnızca öğle ile ikindi ve akşam ile
yatsı arasında olabilir. Şayet cem'-i takdim yapılacaksa, meselâ öğle ile
ikindi, öğlenin vaktinde birlikte kılınacaksa, öğle namazına başlarken cem'
yapmaya niyet etmek gerekir. Cem'-i tehirde ise, birinci namazın vakti
içerisinde cem' yapmaya niyet etmek gerekir. Aksi takdirde, namazı vaktinden
sonraya ertelemiş olur ki bu haramdır. Cem' yapılırken, iki namazın ara
vermeksizin peşi peşine kılınması gerekir. Malikiler, birlikte kılınan iki
farzın arasına nafile katmayı dahi uygun görmemişlerdir. Şafii ve Hanbelîlere
göre eğer cem' birinci namazın vaktinde yapılıyor (cem'-i takdim) ise, peş
peşe yapmak şarttır; ikinci namazın vaktindeki yapılıyor ise bu şart değildir.
İki namaz arasında verilebilecek aranın belirlenmiş bir miktarı olmayıp, abdest
alacak ve kamet getirecek kadar bir süre olduğu söylenmektedir.
Akşam ile yatsının cem'-i takdim olarak birlikte kılınması durumunda vitir
namazının ne olacağı konusunda da ağırlıklı görüş, bunun yatsı namazına tâbi
olduğu ve dolayısıyla yatsı namazı kılındıktan sonra kılınabileceği yönündedir.
Böylelikle gözümün nuru namaz adlı yazımızın sonunu gelmiş olduk. İnşallah
istifade etmişizdir.