Geçen haftaki yazımızda bayram namazlarına değinmiştik. Bu hafta da Cuma namazı hakkında bilgi vermeye çalışacağız.
Önce Cuma namazının önemini kısa bir şekilde izah etmeye
çalışalım. Allah Teâlâ Cuma suresinin 9. Ayet-i kerimesinde; “Ey inananlar! Cuma günü namaz için çağrıldığınız
zaman, Allah'ı anmaya koşun, alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için
daha hayırlıdır.” Buradan da anlaşılıyor ki Cuma
namazı saatinde alış-veriş yapmak haramdır. Ne yazık ki günümüz toplumu Cuma
namazı saatinde ticaretini yapmaya devam ediyor ve bu davranışını kendince daha
hayırlı görüyor. Bu davranışı yapanlara şu soruyu sormak lazım; Hayırlısını
Allah mı daha iyi bilir yoksa sen mi? Zaten 10. Ayet-i kerimede alış-verişin namazdan
sonra yapılması Allah emrediyor; ” Namaz kılındıktan sonra
yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan (nasibinizi) arayın. Allah'ı çok anın
ki kurtuluşa eresiniz.”
Buradan da anlaşılıyor ki kurtuluş, nefse uyarak değil bilakis Allah’ın
emirlerine uyarak elde edilir. Evet, şimdi Cuma namazının fıkhi yönüne geçelim.
Cuma günü öğle vaktinde dış
ezan okunur. Camiye girince vakit uygunsa iki rekât tahiyyetü'l-mescit,
ardından dört rekât sünnet kılınır. Bu, cumanın ilk sünnetidir. Hatip minbere
çıkmadığı sürece bu namazlar kılınabilir. Ama hatip minbere çıkmış ise, onu
dinlemek daha uygundur. Sonra cami içinde bir ezan daha okunur ki buna da iç
ezan denilir, arkasından minberde imam, cemaate hutbe okur. Bu hutbeden sonra
kamet getirilerek cuma namazının iki rekât farzı cemaat halinde kılınır ve imam
açıktan okur. Bundan sonra dört rekât sünnet kılınır. Bu dört rekât, cumanın
son sünnetidir.
Burada yeri gelmişken cuma
namazının farz ve sünnetlerinden sonra kılınan dört rekâtlık “zuhr-i ahîr”
namazı ve onun devamında “vaktin sünneti” adıyla kılınan iki rekâtlık namaz
hakkında bilgi verelim;
1. Zuhr-i Ahîr Namazı; Esasen
cuma namazının farzından sonra kılınan sünnet namazın kaç rekât olduğu
konusunda farklı rivayetler ve buna bağlı olarak farklı görüşler bulunmaktadır.
Ebu Hanife’ye göre cumanın farzından sonra tek selâmla dört, Şafiî'ye göre iki
selâmla dört, Ebu Yusuf ve Muhammed'e göre dört artı iki (toplam altı) rekât
nafile kılınır. Bazı âlimler, cumanın farzından sonra kılınacak sünnetin eğer
camide kılınacaksa dört, cami dışında bir yerde kılınacak ise iki rekât
kılınmasının uygun olacağını söylemişlerdir.
Zuhr-i ahîr namazı, son öğle
namazı demektir. Cuma namazı, öğle namazının vaktinde kılınıp, onun yerini
tuttuğuna göre, ayrıca bir “son öğle namazı” kılmanın anlamı nedir? diye bir
soru sorulabilir.
Hz. Peygamber'den ve ilk dönemlerden gelen
rivayetler arasında zuhr-i ahîr diye bir namaz yoktur. Bu namaz, cumanın sıhhat
şartlarının, özellikle cuma namazının bir bölgede bir tek camide kılınması
şartının şehirlerin nüfusunun artması sebebiyle gerçekleşmemesi, dolayısıyla
bir şehirde birkaç yerde namaz kılma mecburiyetinin ortaya çıkmasıyla birlikte
gündeme gelmiş bir namazdır. Bunun anlamı şudur: Cumanın her yerleşim biriminde
tek bir camide kılınması namazın sahih olması için şart görüldüğü takdirde, bir
şehirde sadece bir camide cuma namazı kılmanın da artık imkânsız hale geldiği
göz önünde bulundurulursa, bir şehirde birkaç camide kılınan namazlardan sadece
birinin sahih, ötekilerin batıl olması kaçınılmaz olur. Cuma namazı batıl olan
kişilerin de öğle namazını kılmaları gerekir. Hangisinin sahih, hangilerinin batıl
olduğu bilinmediğine göre, hepsinin ihtiyaten yeniden öğle namazı kılması en
uygun çözümdür. İşte bu son öğle namazı, böyle bir ihtiyatın hatta kaygının
ürünü olup o günün öğle namazını kurtarma düşüncesiyle kılınmaktadır. Fakat bu
tedbirin kaynağı olan kaygı ve var sayıma mahal yoktur. Çünkü cuma namazının
bir camide kılınması, cumanın anlamına uygun olmakla birlikte, nüfusu
milyonlara ulaşan büyük şehirlerin ortaya çıktığı günümüzde bu şartın yerine
getirilmesi mümkün değildir. Fakihlerin böyle bir şart ileri sürmüş olmasını
kendi dönemlerindeki şartlarlara bağlamak gerekir. Dolayısıyla İmam
Muhammed'in görüşüne uyularak, izdiham olsun olmasın bir şehirde birden fazla
camide cuma namazı kılınabileceğinin tercih edilmesi kaçınılmazdır. Nitekim
sonraki Hanefî fıkıhçılar da bu içtihadı fetvaya esas almışlardır. Böyle
olunca, her bir camide kılman cuma namazının ayrı sahih olması, bu yönden
aralarında bir fark gözetilmemesi esas olup cuma namazı kılanların ayrıca son
öğle namazı (zuhr-i ahîr) kılmaları gerekmez. Son öğle namazının niyetinde ve
gerekçesinde “cumanın sahih olmadığı” kaygısı vardır. Telâfi maksadıyla
ikinci bir namazın kılınması gereksiz olduğu gibi böyle bir telâfi niyeti de
doğru değildir.
Haftaya kaldığımız yerden
devam edeceğiz. Allah’a emanet olun