"İnşallah sizin yüzünüzü kara çıkarmayacağız, sizin yolunuzda kalacağız. Ümit ederiz tüm şerefli insanlar sizi yüzüstü bırakmayacak ve şehitlerin yolunda kalacak."

Aksa Tufanı'nı başlatan mücahitleri kasteden bu sözler, Tulkarm'daki Nur Şems kampına 29 Ağustos'ta düzenlenen işgal saldırısında şehit olan Ebu Şuca’ya aitti.

Herkes onun şehit olduğunu düşünürken o, şehitlerin tabutunu omuzlarında taşıyordu

Geçtiğimiz Nisan ayında Tulkarm kentindeki Nur Şems Mülteci Kampına saldırı düzenleyen işgal kuvvetleriyle girilen çatışmada da şehit olduğu sanılan Ebu Şuca, 55 saat süren çatışmaların ardından şehitler için düzenlenen cenaze töreninde kalabalığın içerisinden çıkıp gelince herkes şaşkınlığa uğramıştı.

Çünkü, kayıplarını gizlemeyi bir politika haline getiren işgalci rejim, Filistin’deki destansı mücadele karşısında demoralize olan siyonistleri sevindirmek için işgalcilerin baş belası Ebu Şuca’nın öldürüldüğü haberini kendi basınlarına servis etmişlerdi.

Ebu Şuca'nın sağ kurtulduğu o çatışmada 14 mücahit şehit olmuş, işgal rejimi de ağır kayıplar vermişti.

Şehitler için düzenlenen cenaze töreninde bir anda ortaya çıkan Ebu Şuca, şehitlerin naaşlarına yönelmiş ve kahraman arkadaşlarının mübarek bedenlerinin taşındığı tabutları omuzlamıştı. Filistin halkının şehit olduğunu düşünerek üzüldüğü Ebu Şuca,  şehit arkadaşlarının naaşlarını taşıyordu. Tulkarm halkı, bir yandan şehitlerine üzülürken bir yandan da Ebu Şuca’nın yaşadığına seviniyordu.

Korkak düşmanın algılar ve dezenformasyon üzerine kurulu stratejisine meydan okuyan Ebu Şuca, işgalcilere seslenerek ağır kayıp verdikleri İyade ve Munşiyye mahallelerinde yaşadıkları hezimeti açıklamalarını istiyordu.

"Zafere kadar şehitlerin yolunda olacağız"

Şehit cenazelerinin kaldırıldığı törende halkın sevinç naraları ile omuzuna aldığı Ebu Şuca’nın mesajı netti:

“Hala hayattayız ve şehitlerin yolunda yürüyoruz.  Suikastlara uğrasak da direniş bitmeyecek ve zafere kadar şehitlerin yolunda olacağız.”

Ebu Şuca, kahraman arkadaşlarıyla birlikte söz vermişti: Hayatta kaldıkları müddetçe şehitlerin yolunda olacaklar ve asla onların kutlu miraslarına ihanet etmeyeceklerdi.

Bu mücadele aşkı ve iman, onun gözündeki tüm korkuları silip atmıştı. Korkuyu öldürdüğü gibi düşmanın korkusunu artırmıştı. Bu nedenleydi ki kendisine cesaretin babası (Ebu Şuca) deniliyordu.

Asıl adı Muhammed Semir Cabir olan Ebu Şuca, 1998 yılında Batı Şeria’nın kuzeybatısında yer alan Tulkarm kenti yakınlarında bulunan Nur Şems Mülteci Kampı’nda doğdu.

Ebu Şuca’nın ailesi 1948 yılındaki Nekbe olayları sırasında işgal güçleri tarafından Hayfa’dan zorla çıkarılarak sürgün edildi. Atalarından itibaren siyonist işgal çetesinin zulümlerine maruz kalan bir ailede yetişen Ebu Şuca, eğitim hayatını Nur Şems Kampındaki okullarda tamamladı.

Küçük yaşlarda iken İslami Cihad Hareketi ile tanıştı. Ailesi ile birlikte Filistin özgürlük mücadelesi içinde aktif olarak yer aldı.

17 yaşlarında iken işgal rejimi tarafından esir alındı. 5 yıl boyunca zindan hayatı yaşayan Muhammed Cabir, diğer Filistinli tutuklular gibi kendisini ilmi ve fikri mecrada geliştirdi.

Kardeşi Mahmut Cabir, Aksa Tufanı başladıktan sonra Nur Şems Kampında şehit edilmişti. Diğer bir kardeşi Uday Cabir ise halen işgal zindanlarına esir olarak tutuluyor.

Kudüs Seriyyeleri'nde aktif rol aldı

Ebu Şuca, işgal zindanlarından çıktıktan sonra İslami Cihad hareketinin askeri kolu, Seraya Kudüs ( Kudüs Seriyyeleri) içerisinde aktif olarak yer aldı.

Ebu Şuca, İslami Cihad hareketi içerisinde faaliyetlerine devam ederken bir yandan da Nur Şems Kampı’nda berberlik yaparak geçimini sağlıyordu.

Irak, yeni programa uygun olarak OPEC+ kotalarına uymayı planlıyor Irak, yeni programa uygun olarak OPEC+ kotalarına uymayı planlıyor

2022 yılına gelindiğinde İslami Cihad Hareketi için mevcut zorlu koşulların daha da ağırlaştığı bir dönem yaşanıyordu.  Bu yıl içerisinde İslami Cihad’ın önde gelen isimlerinden Hıdır Adnan işgal rejiminin keyfi idari tutukluluğuna karşı başlattığı açlık grevinin 87’nci gününde vefat etti. İşgal rejimin Gazze’ye düzenlediği saldırıda hareketin komutanlarından Teysir el Caberi ve 9 kişi şehit edildi. Saldırıda 55 kişi de yaralandı.  Refah kentine düzenlenen saldırılarda ise hareketin askeri liderlerinden Halid Mansur şehit edildi. Bu saldırılarda toplam 24 kişi şehadete ulaşırken 204 kişi de yaralandı.

Bu dönemde Ebu Şuca, berber dükkanını satarak silah ve mühimmat aldı. Kendisini el yapımı bombaların hazırlanması konusunda geliştiren Ebu Şuca, Kudüs Seriyyeleri'nin Tulkarm yapılanmasının geliştirilmesinde önemli rol oynadı.

Ebu Şuca’nın direniş saflarındaki etkililiği Tulkarm kentini de tıpkı Cenin gibi direnişin güçlü merkezlerinden biri haline getirdi.

"Direnişi sevdiren adam"

Çoğu kez elinde silahıyla yüzü açık olarak gezen Ebu Şuca’nın gençler arasındaki popülaritesi hayli yüksekti. Halkın çok sevdiği bir komutan olan Ebu Şuca adeta “direnişi sevdiren adam” gibiydi. Ebu Şuca’yı farklı kılan bir özelliği de birleştirici olmasıydı. Kendisi, farklı gruplara mensup mücahitleri Tulkarim Taburu çatısı altında bir araya getirmiş ve güçlü bir askeri organizasyon teşkil etmişti.

Sınır hattında işgalcilere karşı ölümcül darbeler vuran Tulkarmm Taburu, aynı zamanda Batı Şeria’nın kuzeybatısından gelen işgal saldırılarına set oluyor, buradaki direnişi omuzluyordu.

Bu nedenle kısa süre içerisinde Ebu Şuca, Batı Şeria’da işgal rejiminin en çok aradığı kişilerden biri haline gelmişti. İşgal rejimi birkaç kez bu genç komutana suikast girişiminde bulunmuş ancak başarısız olmuştu.

Batı Şeria’daki mücadele bir bakıma Gazze’den daha zordu. Buradaki mücahitler sadece işgal rejimine karşı savaşmıyorlar. Aynı zaman da Mahmut Abbas yönetimine karşı da kendilerini korumak zorundaydılar. Ayrıca Batı Şeria’daki mücahitlerin, kendilerini düşmana karşı koruyacak tünelleri de yoktu.

Geçtiğimiz Temmuz ayının sonunda yaralanan ve tedavi olmak için Sabit Sabit Hastanesine giden Ebu Şuca, Abbas güçleri tarafından kuşatılmış tutuklanmak istenmişti. Bunu duyan Filistinliler, hastanenin etrafını kuşatarak Ebu Şuca’yı Abbas güçlerinin kuşatmasından kurtarmıştı.

Abbas güçlerinin bu girişimine sert tepki gösteren HAMAS ve İslami Cihad, Abbas rejimini Filistin’in işgalini kolaylaştıracak tehlikeli adımlardan uzak durması gerektiği uyarısında bulunmuştu.

28 Ağustos'ta işgal rejimi, İkinci İntifada’dan bu yana Batı Şeria’ya yönelik en büyük kapsamlı saldırısını başlattı. İşgal rejimi sadece Filistinlileri katletmek için değil kentlerin alt yapısını da tahrip etmek amacıyla saldırdı.

İşgal kuvvetlerinin düzenledikleri saldırılar karşısında Ebu Şuca, her zaman olduğu gibi yine en ön safta düşmanla çatıştı. Tulkarem’deki Nur Şems Kampı’nda 29 Ağustos'ta sabahın erken saatlerinde yaşanan şiddetli çatışmada kahraman Ebu Şuca ve 4 yiğit arkadaşı kanlarının son damlasına kadar savaşarak şehit oldular.

Ebu Şuca’nın şehadetinden sonra başta İslami Cihad ve HAMAS olmak üzere Filistin’deki tüm direniş grupları, Ebu Şuca ve arkadaşlarının şehadetlerini tebrik etti.

Kaynak: İLKHA