Peygamber efendimiz bir hadis-i şeriflerinde; ‘lezzetleri acılaştıran ölümü çok anın’ şeklinde buyurarak insanoğlunun dünyaya olan iştiyakını frenleme yöntemin öğretmiştir. Çünkü ölüm insanoğlunun dünyevi istek ve arzularının geçici olduğunu ve dolayısıyla hakiki ve ebedi hayat olan ahrete hazırlık yapmayı gerektirir. Yani ölümü anan bir Müslüman ahrete hazırlık yapmıyorsa demek ki ölümü anmak kendisine bir fayda vermemiştir.

Başka bir hadiste Peygamber efendimiz;’Şayet hayvanlar ölüm hakkında âdemoğlunun bildiklerini bilselerdi, sizler hiç semiz bir hayvan yiyemezdiniz.’ Buyurmuştur. Nitekim Hz. İsa(as) hakkında şöyle bir olay rivayet edilir; bir Hz. İsa çevresinde insanların bulunduğu bir sırada bir keçi önünden geçiyordu. Hz. İsa(as) keçiye yaklaşıp kulağına bir şeyler fısıldadı. Bu fısıldamadan sonra keçi yeme ve içmeden kesildi ve öldü. Bu olaya şahit olan insanlar meraklarını gidermek amacıyla Hz. İsa’nın(as) yanında gidip bu işin hikmetini sorarlar. Ey İsa!(as) sen bu hayvanın kulağına ne fısıldadın ki zavallı hayvan yeme içmeden kesildi ve ardından öldü? Bunun üzerine Hz. İsa(as) şöyle cevap verir; ‘size her gün söylediğimi ona bir defa söyledim. Dedim ki; ölüm haktır.’ Bu hadise ibret dolu bir hadisedir. Ölümün hakikatini kavrayan varlık bir hayvan dahi olsa dayanamayıp ölüyor. Bizler de ölümün hakikatini kavrarsak birbirimizle uğraşmayız aksine birbirimizden destek alarak ölüm sonrası hayata hazırlık yaparız. Ama günümüz insanının hayatına bakıldığı zaman sanki hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyor. Ne yazık ki bu yaşam tarzı şu ana kadar hiç kimseyi mutlu ve mesut etmedi.

Bizler bazen kendi aramızda nasihatleşiriz. Ama bu nasihatler çok kısa bir süre içinde etkisini yitiriyor. Dolayısıyla bizlere sürekli nasihat edecek ve bizleri harama düşmekten muhafaza edecek bir nasihatçi lazımdır. Sürekli bize nasihat edecek tek ve etkili şey ölümdür. Bunun için de Beyhaki ve Taberani tarafından rivayet edilen bir hadiste peygamber efendimiz; ‘Nasihat istersen ölüm yeter’ buyurmuştur. Yani nasihat için ölümü anmak yeterlidir.

Ömer b. Abdulaziz her gece fıkıh ulamasını saraya çağırır ölüm, kıyamet ve ahretten konuşurlar ve sonra da sanki önlerinde bir cenaze varmış gibi ağlarlardı. Yani ölümü anmak makam ve mevki ile alakalı bir durum değildir. Aksine her makam ve mevkide bulunanlar ölüm anmalı ve sonrası için hazırlık yapmalıdır. Ölümün hakikatini kavramış bir insanın ağlamaması ise mümkün değildir.

Bir alim kabristana uğradığında bir kabrin üzerinde şöyle yazıldığını görür;

Yakınlarım kabrimin yanından geçiyorlar

Sanki akrabalarım beni tanımıyorlar

Varislerim malımı bölüşüyorlar

Ama borçlarımı bile bile reddediyorlar

Her biri paylarını almış hayatlarını yaşıyorlar

Aman Allah’ım! Beni ne çabuk unuttular…

Kürtçe bir şiirde de şöyle denmektedir;

‘Bıra! Dünya ne ware,

Jı insanare imtihane

Kêfu zewgê we kurtın

Cihê dert u kulaye ’

Allah (cc) bizleri ölüm sonrası hayata layıkıyla hazırlık yapan kullarından eylesin. Amin