Bu hafta bana ayrılan köşe’ye okuyup istifade ettiğim bir yazıyı misafir etmek istiyorum. Yazıyı İnzar Dergisinden bulup okudum ve sizin de okumanızı istedim.

’’Ticari alanda hem satıcı hem alıcı için zaman dilimlerine serpiştirilen fırsatlar, bulunmaz Hint kumaşı cinsinden değerlidir. İşte pazar ve fuarlar bu fırsatı ayağa getirirler. Haftanın belli günündeki pazarlarda sabahtan akşama, yılın belki aylarındaki fuarlar da o süre için malın kalitesinden ve ucuzluğundan istifade etmek mümkündür. Dolayısıyla ihtiyaçları daha kolay karşılama türünden olan bu faydalanma noktaları ve anlarından yararlanan yararlanır, yararlanmayan ise ya dizlerini pişmanlıkla döver ya da yeni bir pazar veya fuarı bekler.

Nice dünyevi ve uhrevi faydaları içinde barındıran ve ebed âleminin güzel neticelerine vardıran ticarette kazançlı olmak, fırsatları değerlendirmek için yıla serpiştirilen üç aylarda, günlere derc edilen cumada, gecelerde özelleşen Kadir, Berat, Miraç’ta… bu kutsi bereket vardır.

Zaman, insanın içinde olduğu ama akışına müdahale edemediği hızlı ve durmayan bir akıştır. Zamanın kıymeti pek bilinmez ki Allah Resulü(s.a.v) elden çıkmadan kadrinin bilinmesi gereken beş husustan birini zaman olarak nitelemiştir.

Dünya meşguliyeti, iş yoğunluğu, kişisel nedenler, geçim endişesi, aile problemleri, menfaatlerin çekiciliği… Derken akıp giden anların, saatlerin farkına varamıyor insanoğlu; hatta bir bakmış ki kulağının zarını patlatacak şekilde ecel çanları “zonk zonk” çalıyor.

İnsanoğlu olarak bu zaafımızı, acizliğimizi, aceleciliğimizi, imkânlarından zamanlı istifade edemeyişimizi bilen merhameti gazabını aşmış Rabbimiz, bize elimizden uçup giden zamandaki kusur, hata ve günahlarımızı manevi yoksunluğumuzun telafisi için böylesi fırsat dolu, istifadesiyle nice anların ibadet ve sevabına denk ayları, günleri, geceleri… Öyle ki saatleri bize bir ikram, bir nimet olarak lütfeylemiştir.

Her iyiliğin, hayrın karşılığı sair vakitlerde on misli iken bu fırsat dolu mukaddes vakitler üç yüzden başlayan bir artışla bine, binlere ve otuz bine çıkar.

“Şuhur-u Selase” olarak bildiğimiz üç aylar, diğer vakitlerden layıkıyla veya gafletle müstefid olmayan veya olduğu halde ahiret sermayesini katlarla katlamak isteyenler için paha biçilmez kıymet anlarıdır.
İdraki içinde bulunduğumuz Recep, akabinde idrak edeceğimiz Şaban ve ayların sultanı Ramazan bu ilahi coşkuyu ve hasenat zenginliğini gönlümüze, önümüze, evimize, sokağımıza, şehrimize, dünyamıza taşırlar.

Hayra yönelişin, ibadete sarılışın, taatte artışın, iyiliklerde yarışın, manevi hizmetlerde yoğunlaşmanın doruğa çıktığı bu zaman dilimleri insanın ahirete dönük kâr hanesine yazılan en kazançlı, en bereketli yatırımlardır.

Allah Resulü(s.a.v)’in “ Recep Allah’ın, Şaban Benim, Ramazan müminlerin ayıdır.” diye nitelediği Recep’e ulaşınca da Şaban ve Ramazan’a kavuşmayı dua diliyle Allah’tan dilediği bir hakikatken mümin camia olarak biz bu üç aylara nasıl bakmalıyız, faydalanmalıyız, bu anlarda neler yapmalıyız?

Bu soruya cevap vermeden önce bir an hayalen şu yürütmeyi yapalım:

“ Bir münadi şehrin en işlek caddesinde gür bir sesle sesleniyor:

– Ey İnsanlar! Siz şimdi şu çalışmanızdan on lira alıyorsunuz; ama sabreder ve bir hafta sonra çalışmanıza devam eder, gevşeklik göstermez ve biraz daha gayretlenirseniz size otuz bin liraya kadar varan günlük; hatta duruma göre saatlik bir kazanç verilecektir.

O esnada herkes bir hafta sonrasını iple çekecektir, alacağı o cazibeli ücret rüyalarını süsleyecektir ve kazancıyla yapabileceklerini yakınlarıyla tasarlayacaktır. Böylesi bir ticarete bırakın ` Hayır!` diyecek biri olsun, herkes en önce bu ticarete ben atılayım diye birbiriyle yarışacaktır. El`an vakıadır ki, reklam trendiyle önde olan firma ve işletmeler daha gözdedir."

Ve şimdi de hayali yürütmemizden bizi tatlı bir tebessümle, rahmet dolu bir kucaklamayla kendine davet eden üç ayların gerçekliğine ve yapacak/yapabileceklerimize dönelim:

— Sabrın yarısı sayılan, nefis terbiyesinde önemli bir ölçüt olan, Allah`a en hoş gelen kokuyu içinde barındıran orucu hem biz tutalım; hem orucumuz bizi kötülük, aşırılık ve kem sözlere karşı tutsun!

— Huzur havasından derecemize göre istifade etmek ve Rabbimizle daha çok hasbihal faslını yakalamak, O`nun yakınlığını ziyadesiyle hissetmek için kelamı Kur`an-ı Kerim`i sanki yeniden nazil oluyormuş gibi tertil, tecvid üzere tilavet edelim ve ayetlerin bize istikamet yolumuz için çizdiği yol haritamızı görmek manaları üzerinde tefekkür edelim!

— Allah Resulü Hazret-i Muhammed aleyhisselam`ın " Gözümün nuru" dediği namazı daha bir özen, tam bir ihlâs ve ihsan makamında kılmaya çalışalım, nafilelerle Rabbimizle rabıtamızı güçlendirelim, uzayan secdelerimizle miracımızı her dem yaşayalım ve kulluk biatımızı her secdemizle tazeleyelim!

— Şeytani vesveselere karşı, nefsi arzuların şiddetini kırmada, katılaşan kalbimize rahmet çeşmesinden tattırarak onu ibadet için yumuşatmada dua divanıyla İlahi Nusreti dilenelim!

—“Amelsiz ilim, temelsiz eve benzer!” düsturundan hareketle İslami bir bilinç elde etme uğraşında olalım ve bu noktada en az bir tefsir, bir hadis, bir fıkıh, bir siyer kitabı okuyalım. Bilelim ki, Allah`ın ayetleriyle anlamlanmayan, Resulullahın sünnetiyle süslenmeyen amelin uhrevi bir faydası yoktur.

— Seher vakitlerinin feyzinden ve sabah vaktinin şahitliğinden faydalanmak adına dua, zikir ve salâvatlarımızı çoğaltalım!

— Yine üç ayların manevi havası evimizi sarsın, o ibadet yuvamızda ihlâsla teneffüs edilsin ki, evlatlarımız o mana yüklü güzelliği özümseye özümseye büyüsünler!’’

Daha madde haline getireceğimiz çok ve dikkat etmemiz gereken çok husus var ama sadece yukarıda saydığımız maddeleri hayata geçirmeye gayret edersek yeterli olur Allah’ın izniyle. Ama dileyen daha fazlasını yapar ve daha çok ecir kazanır.

Üç aylar ümmet-i Muhammed Hakkında hayırlara vesile olsun.