İnsanoğlu neye muhabbet duyarsa duysun bunu ispat etmelidir. Çünkü sevgi ispat gerektirir. Muhabbet öyle bir şeydir ki asla söz ile ispat edilemez nitekim sevginin yeri kalptir ve kalpteki muhabbetin delili de söz konusu muhabbetin davranışlarda kendini göstermesidir. Aksi halde yani muhabbetin davranışlara yansımaması, kişinin muhabbetin de samimi olmadığını gösterir.

Bugün bizler, Allah’ı ne kadar sevdiğimizi kendimize sorsak acaba ne cevap vereceğiz? Bu soruya verilecek cevap söz değil davranışladır. Çünkü davranışa dönüşmeyen muhabbet, muhabbet değil aksine kişinin kendisini kandırmasıdır. Kişinin kendisini kandırması ise kendisinden başka kimseye zarar vermez.

Evet, insanoğlu her neye sevgi duyarsa duysun bunu ispat ile mükelleftir. Şüphesiz günümüz Müslümanları da Server-i kâinat Hz. Muhammed’e (sav) olan muhabbetlerini de ispat etmelidir. Ama bu sevgi ve bağlılık sadece söz ile değil hayatının her alanında kendisini hissettirmelidir. Çünkü Peygamberimize olan bağlılık ya da o’na duyulan sevgi Allah’a (cc) duyulan sevgi ve muhabbet anlamına gelmektedir. Nitekim Allah (cc) Al-i İmran suresinin 31. ayetinde şöyle buyurmaktadır; “Deki eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Şüphesiz Allah çok bağışlayan ve merhamet sahibidir.” Yani, Allah (cc) peygambere olan sevgiyi kendisine duyulan sevgi olarak kabul etmiştir. Madem öyledir o zaman biz Müslümanlar da Allah’ı sevdiğimiz iddia ediyorsak peygambere uyarak bu sevgiyi ispat etmeliyiz.

Peki, ama nasıl ispat edebiliriz? Diye bir soru sorulabilir.

İşte bu noktada bir örnek gereklidir. Çünkü peygambere olan bağlılık ve duyulan sevgi için bir takım yaşanmış örnekler lazımdır ki bizler de ona göre kendimizi yoklayalım ve aynısını yapmaya çalışalım. Bunun için de sahabenin güzide şahsiyetlerinden Musap bin umeyr’in hayatından bir kesit paylaşmak istiyorum.

Uhud savaşı esnasında, resulullahı öldürmek üzere dört müşrik kendi aralarında anlaşmış ve savaş alanında resulullahı arıyorlardı. Bu arada Musap da miğferini takmış ve müşriklere karşı kahramanca savaşıyordu. Tabi, sahabe içerisinde peygamber efendimize en çok benzeyen kişi Musaptı. Başına takmış olduğu miğfer ise onu resulullaha daha çok benzetmişti. Bunun üzerene o dört müşrik Musabı Resulullah zannedip ona saldırdılar. Elinde sancak bulunan musabın her iki kolunu kılıç darbeleriyle kestiler. Bunun üzerine Musap sancağı iki bacağının arasına aldı ve öylece yere yığıldı. O dört müşrik de şöyle bağırıyordu; “Muhammed’i öldürdük, Muhammed’i öldürdük…” müşriklerin bu bağırışlarını duyan Musap, müşriklerin kendisini Resulullaha benzettiği için öldürmek istediğini anladı ve tarihe geçecek bir davranışta bulundu. Ne yaptı biliyor musunuz? Bunun üzerine Musap, o yaralı haliyle dahi kendisini yüz üstü çevirdi ve başını kuma sokup çıkarmaya başladı. Bunu yapmasındaki gayesi, müşriklerin kendisini ölüp ölmediği konusunda kontrol ettiklerinde yüzünü tanımasın ve dolayısıyla resulullaha zarar vermemesi içindi.

Allah’ım bu nasıl bir bağlılık, bu nasıl bir muhabbet ve duyarlılık! Canını, peygamberi zarar görmesin diye hiçe saymak buna denilir. Nitekim Allah (cc) Ahzab süresinin 6. Ayetinde şöyle buyurmaktadır; “Nebi müminler için canlarından daha evladır.” Bu ayet-i kerime Musabın hayatında ete ve kemiğe bürünmüş ve bizim için ayetin canlı tefsiri olmuştur.

Hep Musaptan bahsediyorsunuz diyenler vardır. Evet, musaplar bitmez Allah’ın izni ile ama ilk Musap da unutulmamalıdır. Çünkü hiç biri ilk Musap olamaz ancak Musap gibi olmaya çalışırlar ki onlar da değerli ve azizdirler

Peki ya bizler, yani günümüz Müslümanları! Resulullaha olan bağlılığımız ne düzeydedir? Resulullah bizim hayatımızın neresinde? En değerli varlığımız olan canımızı bizler kime ve neye feda ediyoruz? Ya da kendimizi feda etmeye çalıştığımız şeyler kendilerine feda olmaya değer mi? Asla değmez! Feda olunacak tek ilah Allah’tır, tek önder Hz. Muhammed’dir(sav) ve tek yol yüce dinimiz İslam’dır…

Günümüz Musaplarına selam olsun…