Çok dertliyiz sanıyoruz her birimiz mobilyamızın kumaşının kırıştığını, dolabımızın eskidiğini, tv ünitemizin modelinin yeni olmadığını düşünür ve bu yüzden değişmesi gerektiğini söyler dururuz. Hatta aldığımız ekmeğin bir gün sonrasına kalması durumunda yenilmeyecek durumda olduğunu iddia ederiz. Sabah belki azıcık acıkan karnımızı henüz fırından çıkmış sıcak ekmekle doyurmak için büyük bir çaba içerisine girer, ismini sayamayacağım birçok çeşit kahvaltılık ile otururuz masamıza. Diğer öğünlerimizde et yok ise zaten yemek yiyemeyiz. Yüzümüz gülmüyordur. Bu yıl nereye tatile gideceğimizin kararını daha veremedik. Bu yük bize çok ağır geliyor. Nasıl çıkacağız bu işin içinden o da ayrı bir dert olup bitiyor başımızda.

Gelin bu noktadan biraz uzaklaşalım. Hatta uzaklaşabildiğimiz kadar uzaklaşalım. İçinde yaşadığımız hayattan, bunalımlardan çıkalım. Sokakta boyacılık yapan bir ağabeyin, oturabileceği bir yer olmamasına rağmen satmaya çalıştığı malzemelerin önünde dikilmiş yaşlı bir amcanın duygu diyarına gidelim. Annesinin okula değil de çalışmaya gönderdiği çocukları düşünelim. Çalışacak kimsesi olmayan, görmezden geldiğimiz uzak yakın komşularımızı düşünelim. Hani ayda yılda bir, bir şeyler gönderip kendimizi yardımsever olarak görmemize sebep olanlar var ya onları biraz tahayyül edelim. Bir de onların penceresinden bakalım bulunduğumuz yere. Sokaklarına uğrayalım. O sokaklarda yaşadığımızı canlandıralım. Derme çatma diye tabir ettiğimiz ama onlara ev olan, içinde yaşamaktan korktuğumuz ama onlara sığınak olan haneleri düşünelim. Girelim içeri. Başımıza yıkılacak olsa da içeri bir adım atalım ne var bakalım o girmediğimiz sokakların bulunduğu hanelerin içinde. ‘’Herkes yalan söylüyor bu zamanda aç yok, baksanıza insanlardan çok araba var nerden geliyor bunlar?’’ Diyenlerimiz hadi açalım gözlerimizi. İçinde bulunduğumuz sokaklar nefsimizin, ihtiraslarımızın sokakları olmaktan çıksın artık.

Anneler size seslenmek istiyorum. Çocuklarına bir parça et yedirme umuduyla kurban bayramını bekleyen, kurban bayramı geldiğinde ya bizi hatırlayan olmazsa endişesini taşıyan annenin yerine koyalım kendimizi. Hayal dünyamızdan çıkalım artık gerçekliğin özüne gidelim. Hayatın asıl ıstırabını çeken hanelere göz atalım. Evimde huzurum kalmadı diye yakınan ve huzur arayan kardeşim haftada bir gün de olsa eşimizle birlikte bir fakir sokağa girelim. Buralarda bir evde oturalım. Onların dertlerini dinleyelim. Yaşamlarına kulak verelim. İhtiyaçlarını soralım. İmkânlarımız nispetinde demiyorum gerekirse fakir bir aile için borçlanalım o borcun huzur almak için olduğunu düşünelim. Fakat mutlaka çıkalım dünyanın hayran bırakan, aldatıcı güzellikler ütopyasından. ‘’Çöpten ekmek toplamak ayıp mı?’’ Diyen yaşlı amcanın gerçekliğine yol alalım. Yine çöpten sebze toplayan yaşlı teyzenin ‘’yavrum bunların tarihi geçmez değil mi?’’ diye beklenti içinde olmadan sorduğu sorunun gerçekliğine yönelelim.

Onları bu durumda bırakan evlatlarının duygu dünyasından uzaklaşalım. Dikkat ediyor musunuz içinde bulunduğumuz yaşam tam da o evlatların yaşamını yansıtıyor gibi.

Haydi gelin gördüğümüz seyyar satıcı ile alışveriş esnasında ‘’pazarlık sünnettir’’ ifademizdeki gücümüzü mağazalarda gösterelim. Bir müslüman’ ın, din kardeşinin bir ihtiyacını karşılaması on yıl itikâftan iyidir. Allah rızası için bir gün itikâf ise, insanı Cehennem ateşinden pek çok uzaklaştırır. Hadis-i Şerif’ ini hatırlayıp, din kardeşimize elimizi uzatalım. Onun ihtiyacı bizim ondan alacağımız bir malzeme için verdiğimiz ücretteki kâr kadar olmayabilir. Fazlasına ihtiyacı vardır diyerek pazarlık sünnetini etiketli mağazalara bırakma cesaretini gösterelim. Haydi mazlumun sokağına bir adım atalım. Göreceğiz ki evimizdeki eşyalarımız tatil planlarımız bize çok fazla gereksiz gelecektir. Ve asla unutmayalım yiyecek ekmeği olanların sokaklarında dolaştığımız sürece asla ekmeği olmayanları göremeyecek ve ekmeği yok denilen insanlara asla inanmayacağız.

Vesselam.