Aziz okurlar hayat, tercih ve bu tercihin gereklerini yerine getirme ve de bu
tercihin sonuçlarına katlanma sürecidir. Gerekler ve sonuçlar tercih edilen
davaya göre değişir. İnsanların dünya ve ahretlerini inşa etmesi veya heba
etmesi tercih ettiği davaya bağlıdır. Tercih yapma meselesi dünya ve ahreti
ilgilendirdiği için dikkat edilmesi gereken bir husustur.
Tercihin gereklerini ve sonuçlarını etkileyen bazı hususlar vardır. İnsanlar bu
iki hususa dikkat ederek tercihlerini yaparlar. Yani kendince kârını ve
zararını düşünerek karar verir. Tercihin gereklerini ve sonuçlarını etkileyen
hususları iki ana başlık altında inceleyebiliriz;
1-manevi etken;
Kişi tercih yapacağı davanın kendisi
için nasıl bir manevi fayda sağlayacağını düşünmelidir. Yani tercih edeceğim
dava, benim ruhsal durumumu güçlendirir mi yoksa ruhumu asıl gayesinden
uzaklaştırır mı? Ya da tercih edeceğim davanın ölümden sonra bana nasıl bir
getirisi olur? Gibi sorulara verilecek cevaplar tercihin olgunlaşması ve karar
aşamasına geçmesi açısından önemlidir. Şunu da söylemekte fayda var; maalesef
günümüz Müslümanların çoğu tercihi etkileyen bu hususu yani manevi etkeni hiç
önemsemiyor. Çünkü ölümden sonraki hayatı aklına bile getirmiyor ve ölümden
sonraki hayatı kendisine hatırlatan biri olursa ya karşı çıkar ya da oradan
ayrılır. Ölüm kelimesinin onun tercih ettiği davasında yeri yoktur.
2-maddi etken;
Kişi tercih ettiği davanın kendisine ne tür bir maddi fayda sağlayacağını da
düşünmelidir. Yani tercih edeceğim dava geçimimi sağlama noktasında bana fayda
sağlar mı? Ben bu davaya girersem zengin olur muyum? Herhangi bir makam elde
eder miyim? İstediğim gibi eğlenebilir miyim? Gibi sorular tercihin niteliğini
ciddi manada etkilemektedir. Üzülerek ifade etmek gerekir ki, günümüz insanı
maalesef maddi etkene göre tercihlerini yapmaktadır. Tercih ettiği dava
kendisini harama ve isyana teşvik etse dahi umurunda değil. Çünkü o, harama ve
isyana teşvik eden davanın manevi zararını hiç önemsememiş. Aksine tamamen,
girdiği davanın helal olmayan maddi getirisine odaklanmış durumdadır. Bu
durumda bulunan şahsın aklının başına gelmesi ancak ölüm döşeğinde mümkündür.
Ama bir dava vardır ki emsalsizdir. Çünkü kendisinden daha iyi bir dava yoktur.
Bu emsalsiz davayı geçici dünya menfaatleriyle kıyas etmek akıl kârı değildir.
Daha doğrusu akıl sahibi bir insanın işi değildir. Bu dava yüz yirmi dört bin
peygamberin davasıdır. Bu dava Hz. Muhammed’in (sav) davasıdır. O zat ki,
Allah’ın (cc) yeryüzündeki en değerli kuludur. Ve ondan daha değerli bir kul
bir daha yeryüzüne gelmeyecektir. Anlayacağınız bu dava yeryüzüne gelmiş olan
en değerli zatların gönül verdiği ve hizmet ettiği Allah’ın davası olan aziz İslam dinidir.
Peki, İslam, neye tercih ediliyor? Her
taraftan saldırılara maruz kalan bu din, neden kendi mensupları tarafından
gereği gibi savunulmuyor? Neden Fıransa Cumhurbaşkanı rahat bir şekilde aziz
dinimizi küçümsüyor ve aziz peygamberine dil uzatıyor? Neden mübarek Kâbe’nin
şubeleri olan camilere kirli botlarıyla girip kirletiyorlar?
Sizce bunları yapanlar çok mu cesur? Hayır, cesur değiller bilakis çok
korkaktırlar. Onlar insanlık tarihinden bu yana İslam’a olan düşmanlıklarını
sürdürüyorlar.
Sıkıntı biz Müslümanlarda, bizler hiçbir dünyalığa tercih edilemeyecek kadar
değerli olan aziz dinimiz İslam’ı değersiz dünya menfaatine tercih ettik. İslam
düşmanları bizim kalbimize dünya sevgisini koydu. Kendi kalplerine ve
düşüncelerine de İslam’ı yok etme arzusunu yerleştirdiler.
Onlar İslama saldırıyor, bizler ise işim, evim, makamım, arabam, arsam…
Diyoruz. Anlayacağınız bizler İslam dini yerine, bir hiç hükmünde olan dünyayı
tercih ediyoruz. Tarihte bu tercihi yapanların akıbetinin ne olduğu ortadadır.
Ders ve ibret almak isteyene malzeme çoktur.
Tercihimiz islam olsun akıbetimiz cennet olsun…