Gün doğarken tepelerden, kıyıda bekleyen binlerce kuş türü özgürlüğe kanat çırpardı her sabah. Birlikte havalanmanın heyecanıyla pır pır ederdi yürekleri. Her sürü, kendi önderini takip ederek yol alırdı. Yolda bazen bulutlarla yarışır bazen de dalgalarla oynaşırlardı. Birbirileriyle mücadele ettikleri de olurdu tabi. Balık sürülerine denk gelinceye kadar devam ederdi eğlence.

Gün içinde denizin içlerine doğru açılıp doyasıya taze balık avladıktan sonra tekrar geri dönerlerdi. Avlanmadan sonra kıyının güvenilir şeridinde yüzmenin keyfini çıkarmak, yaptıkları rutin işleriydi.

Akdeniz’in bereketli sularında beslenip sakin sazlıklarında ve görkemli ağaçlarının dallarında vakit geçirmekten son derece mutluydular. Dört mevsimin dördü de güzeldi burada. Kuş cennetinde herkes memnundu hayatından. Ta ki ilk avcılar gelinceye kadar!

Yazın sonlarına doğru büyüyen yavrularıyla yüzmenin tadını çıkarmaktaydılar yine. Korku ve endişeden emin, neşe içinde geçiyordu vakit. Yaşamak çok güzeldi. Kıyıda günün en tatlı anları yaşanırken ormanın iç kısmında bir hareketlenme oldu. Gözcü hayvanların uyarı vermesiyle uçabilen uçtu, kaçabilen de kaçmaya başladı. Panik içinde çıkan gürültüye havlama sesleri karışınca yaklaşan bir tehlikenin olduğu ve ciddiye alınması gerektiği anlaşıldı.

Çok geçmeden köpekleriyle çıkageldi avcılar. Köpek havlamalarına tüfek sesleri de karışınca korku içinde kaçışmaya başladı kıyıdaki sürüler. Peş peşe patlayan silahların barut kokusu etrafı sararken köpekler düşen kuşları topluyordu. Silah menzilinden çıkana kadar onlarca kurban verdiler. Uzun yıllar güven içinde kaldıkları kıyı şeridi savaş alanına dönmüştü bir anda. Şaşkındılar. Ne yapacaklarını bilmiyor, kıyıya dönmekten de korkuyorlardı.

İlk geceyi deniz açıklarında geçirdiler. Ertesi gün yavaş yavaş yerlerine dönmeye başladılar. Biraz tedirgin biraz ürkek!

Sonraki hafta boyunca herhangi bir tehdit baş göstermedi. Kâbusun bittiğini sandılar. Ancak ayın sonuna doğru daha kalabalık şekilde gelmeye başladı avcılar. Onları piknikçiler takip etti. Piknikçilerden sonra da yerleşimciler geldi. Zaten tepeli dalgıç kuşu* ile karabatak* dışında başka tür kalmamıştı. Hepsi kendilerine yeni yerler bulmak için çıkmış bir daha geri dönmemişlerdi.

Tepeli dalgıç ile karabatak kuşlarının liderleri durumu görüşmek için gecenin geç saatlerinde toplantı yaptılar. İnsanların bencil hareketleri kendi yaşam koşullarının alt üst olmasına sebep olmuştu. Onlara iyi bir ders vermek gerektiğini düşündüler. Yerleşimcileri korkutup geri gitmeleri için birkaç plan yaptılar.

İlk aşama geceleri aşırı gürültü çıkararak insanları rahatsız etmek şeklinde uygulandı. Sonraki aşama evlerin her yerine çer çöp taşıma şeklinde oldu. Son olarak da kimi nerde görseler saldırdılar. Ancak hiçbir ilerleme kaydedemediler. Hatta sahilin yeni sahipleri kendilerine daha sert karşılık verdi. Gün be gün can kaybı yaşayan kendileriydi. Böyle gitmezdi artık. Yeni bir toplantı yapmak, durumu değerlendirmek için bir kez daha anlaştılar. Hayatlarını tehdit eden problem uzun uzun konuşuldu, fikirler istişare edildi. Tüm gece konuşulan mevzu, nihai bir karara bağlanabildi.

Bundan böyle herhangi bir kıyıda kalmayacaklardı. Daha fazla kayıp vermemek için uzak bir yer arayışı için birlikte yola çıkacaklardı. Tepeli dalgıç kuşunun ataları “Okyanus” diye bir yerden bahsetmiş rotasını da anlatmıştı. Nesilden nesle anlatılan o rota hâlâ biliniyordu.

Ertesi sabah, iki kuş sürüsü havalanmak için hazırdı. Yapılan çağrı üzerine, herkes gücü nispetinde çalı çırpı alacaktı yanına. Uzun bir yolculuğa çıkmanın zahmeti yanında gagaları doldurmak anlamsız geldi kimi kuşlara. Nedenini henüz bilmiyorlardı ama emre uydular. Liderleri önde, diğer tüm sürü arkada olmak üzere daldılar ormana. Kısa sürede gagalarını doldurup havalandılar. Çok uzağa gidecekleri için olabildiğince yüksekten uçtular.

Üç gün üç gecelik yolculuğun sonunda Atlas Okyanusuna vardılar nihayet. Havadan bakınca bile ne kıyı ne kara parçası görünüyordu. Zaten arayıp istedikleri yer böyle bir yerdi. Liderin ani manevrasıyla aşağı doğru yön kırdılar. Okyanus bu, dalgaların hemen altında balıkların taze gövdeleri ayna gibi parlıyordu. Yolculuk boyunca aç ve yorgun kuşların manzara karşısında başları döndü. Neden daha önce böyle bir yere gelmediklerini sorup durdular birbirlerine.

Kuşların iki lideri yan yana kondular okyanusun orta yerine. Ağızlarındaki dalları bıraktıkları noktaya sırayla bıraktı diğerleri de. Yükünü bırakan balık ziyafeti için dalıyordu su altına. Yuva yapmakta son derece maharetli olan tepeli dalgıçlar vakit kaybetmeden getirilen dallardan devasa bir yuva yapmaya başladılar. Hep beraber çalışarak iş hızlandırıldı. Ustalıkla birbirine kenetlendikleri kısacık dallar derli toplu bir sığınağa dönüştü. Başta çalı çırpı taşımayı anlamsız bulan kuşlar gereğini anladılar şimdi. Yuvanın tamamen bitmesi üç-beş günlerini aldı. Yeniden güvenilir bir yaşama kavuşmanın yanı sıra okyanusun bereketli sularında huzura kavuştular.

Gel zaman git zaman… Binlerce kuşun binlerce yavruları daha oldu. İki sürünün de sayısı giderek arttı. Okyanusun ortasında belli bir yörüngede dönüp duruyordu kocaman yuva. Yiyecek sıkıntısı yoktu ama yuva yapmak için yer yetmemeye başladı. Problem büyümeden çözüm bulmak gerekiyordu. Konu gündeme getirildi.

Karabataklar, yerin küçük olmasına ek olarak sazlıkları özlediklerini söylediler. Tepeli dalgıçlar kıyı boyunca durmadan hareket eden yuvalarını hasretle yâd ettiler. Ağacı ve gölgesi olan bir kıyı özlemi vardı hepsinde. Yeni bir arayış, başka bir kıyı, eski yerleri… Durmadan yenilendi teklifler! Eski yerlerine dönme fikri kabul görmedi. Yeni bir yer arayışını da göze alamadılar. Diğer fikirler ise ciddiye alınmadı.

İki lider, öne sürülen fikirler içinde uygun bir çözüm yolu bulamayınca çıkıp şöyle dediler:

“Madem bir yere gitmiyoruz, o halde gelin yuvayı büyütelim! Hadi bakalım, iş başınaaaa!”

Sürüler, “Yaşasınnn!” naralarıyla işe koyuldular. Kafileler iş bölümü gereği farklı yönlere dağıldı. Okyanusun uçsuz bucaksız yüzeyinde ne bulunursa toplanıp getirildi. Kıyıya gidenler tohumla döndü. Yuvaya malzeme taşımak genel geçer kural haline geldi. Fırtınaların getirdiği odunlar, gemilerden kalan parçalar, dipten yüzeye çıkan yosunlar… Kim nerde ne bulduysa getirdi. Yuva artık uzaktan bile görülebilen bir ada şeklini aldı. Yüzen bir ada!

İlmek ilmek dokunmuş, karış karış büyümüş ada ağırdan seyir halindeydi. Üzerinde türlü otlar yeşerdi ve birkaç ağaç türü boy verip çoğaldı. Şimdi tam anlamıyla istedikleri gibi olmuştu. Başta ne dert kalmıştı ne de tasa. Yüzen adanın her geçen gün büyümesi başka kuş türlerini de cezbetti. Bol bereketli okyanusun engin maviliğinde hangi kuş türü yaşamak istemezdi ki. Hem de hareket halinde olan bir adada…

Su dünyasında aylarca yolculuk yapan deneyimli kaptanlar zaman zaman yüzen adayı uzaktan görmeye başladılar ancak bir anlam veremediler. Çünkü asırlık rotalarında böyle bir yer gözükmüyordu. Kendilerinden öncekilerden duydukları bir anlatı da yoktu. İşin dedikodusu yayılıp haber doğrulanınca adını “Yüzen Ada” diye kaydettiler haritalarına.

Belli mesafelerden geçen gemi kaptanlarının kışkırtıcı merakına rağmen kimse adaya uğramadı. Gün geldi fırtına insanları sürükleyerek çıkardı oraya. Dalgaların yuttuğu dev gemilerden sağ kurtulanlar Yüzen Ada sayesinde hayata tutundular. Kuşlar önce çok korktu. Çünkü düşman yine gelmişti. Bunca uzaklığa rağmen nereden çıkmıştı bu can sıkıcı insanlar?

İlkin derin bir sessizlik çöktü etrafa. Her an her şey olabilir endişesiyle uzak durdular! Fakat adaya çıkan hiçbir insan onları öldürme teşebbüsünde bulunmadı. Denizciler merhametli ve iyi niyetli insanlardı. Zamanla korkmamaları gerektiğini anladılar. Göğün mavisiyle okyanusun mavisi arasında kara leke gibi duran adada barış hâkimdi. Kuşların ara sıra gemilere eşlik ettikleri de oldu.

Daha sonraki yıllarda gemilerin uğradığı bir yer haline geldi ada. Canına kıyılan kuşların emeği şimdi can güvenliği sağlıyordu. Yüzen Adaya gelen insanlar bir daha kuşlara hiç dokunmadılar. Karşılıklı olarak yaşama saygı çerçevesinde dostlukları sürüp gitti. Yüzen Ada giderek büyümeye devam etti. Kim bilir şimdi ne kadar büyümüş!

Karabatak: Uzunluğu (Gaga ucundan kuyruğuna kadar) 90 cm. Kanat Aralığı 1.20 cm civarında olan bu kuş balıkla beslenir. Su kıyılarında yaşar ve su yüzeyine yakın uçar. Bazen kayalıklara da tüneyebilir.

Tepeli Dalgıç: Uzunluğu 50 cm kadardır. Kanat uzunluğu ise 80 cm civarındadır. Deniz kıyıları ve göl kenarlarında yaşar. Yuvasını su üzerine kurar. Yuvası su yüzeyinde yüzer vaziyettedir. Suya iyi dalış yapar. Balıkla beslenir.