Bismillah
Peygamber efendimiz ( sav ) vefatından sonra halife olarak başa gelen Hz. Ebu Bekir ( ra ) Hz Ömer B.Hattab’ı Medineye kadı olarak tayin eder.
Hz. Ömer’e Medine’de yaklaşık bir yıl boyunca tek bir dava bile gelmedi ve hiç celse açmadı. Bunun üzerine Ebu Bekir ra’den kendini bu görevden almasını talep etti. Ebu Bekir ra Ömer ra bu talebi üzerine; Ey Ömer! Görevin zorluğundan dolayı mı bırakmak istiyorsun? Diye sordu.
Ömer ra; Hayır Ey Rasulullah’ın halifesi! Müslüman toplumda bana ihtiyaç yok ki! Onlardan her biri hakkının ne olduğunu bilir, bunun için daha fazlasını istemez. Yapması gerekenleri de bildiği için görevleri konusunda kusurlu davranmaz. Onlardan her birisi, kendisi için istediğini Müslüman kardeşi içinde ister . Aralarında biri gözükmediğinde arayıp, ona ne olduğuna bakarlar, hastalandığında ziyaret ederler. Bir ihtiyaç olursa yardım ederler, yardıma ihtiyacı olsa yardıma koşarlar, başına bir musibet gelecek olsa destek olurlar. Dinleri nasihattir. Ahlakları iyiliği emreder, kötülüklerden men ederler. Böyle insanlar hangi konuda davalık olsunlar ki? Cevabını verir.
Kalplerine iman yerleşmiş hayırlı Medine halkı Ahiret daha hayırlı şiarıyla tam bir teslimiyetle Aziz İslam’ı harfiyen uygulayıp yaşamışlardır.
Asrısaadet döneminden önce insanlar; Her türlü münkeri mubah görürlerdi. Onlar için önemli olan kendi menfaat ve çıkarlarıydı. Başkasının hakkını gasp etme, zülüm yapma, nefsi arzuları için her türlü fuhşiyatı meşru görme, kadını ( meta ) araç görme değer vermeme, kız çocukları diri diri gömme vs örnekleri çoğaltabiliriz. Lakin Kutlu Nebi ( sav ) geldikten sonra İslam mübarek beldede yaygınlaştığında münkerler Müslümanlar içinde yok oldu yerine Allah’ın Şeriat’ı yer aldı.
Aziz İslam ile insanlar şereflendi, izzetlendi kısacası kendilerini tanıdılar. Kadınları ismi anılmazken sadece bir araç gibi kullanıp değer verilmezken rol sahibi oldular, evlerinin hanımı değer verilen vasıf sahibi oldular.
O kadar şereflendiler ki cennet ayakları altına serildi!
Günümüzde musibetler ardı ardına İslam beldelerinde birer birer görmekte ve duymaktayız.
Kendimize soracak olursak O günkü İslam, bu güngü İslam arasında fark varmıydı. Muhtemelen hemen herkes hayır diyecekti. Tabi ki hayır; Asıl olan fark bugün ki insanların İslam’a bakış açısıdır. Bizler o kadar dünyevileştik ki asıl amacımız, hedef ve gayelerimiz dünya oldu. Kaygılarımız dünyalık oldu.
Zamanımızın birçoğunu dünya menfaatlerini elde etme için sarf etmekteyiz. Öyle bir hale gelmiş bulunmaktayız ki; yanı başımızdaki kardeşimizi görmemekteyiz. Sıkıntısına kulak kapatmaktayız. O kardeşimiz için çok büyük bir sıkıntı iken belki bizim için basit bir olay amma sorma gereği bile duymayan hale gelmişiz. Hal böyleyken bizler Allahın vaad ettiği nesli nasıl inşa edip nasıl ihya edeceğimiz? Her Müslüman öncelikle kendine sorması lazım. Bizler Allah’ın vaad ettiği nesil için ne yaptık veya ne yapıyoruz.
Bilge kral Aliya İzzetbegoviç’in dediği gibi ‘Müslümanlık görünmek değil, olmaktır.’
Bizlerde görünmekte ziyade olmak için gayret etmemiz lazım. O vasıflara biran önce bürünmek lazım. Kardeşlerimizin dertleri ile dertlenmek, elimizden geldiğince yardımcı olmak, ihtiyaçlarını karşılamak, kardeşlerimize değer vermek, onlarlar sık sık zaman geçirmek. Bizler acziyetimizi kabul edip bir yerden başlamamız lazım. Hatalarımızı tek tek onanarak inşaAllah kendimizi kısa sürede toparlar, bizden sonra gelen nesil için örnek hayatlar sergilemiş oluruz.
Bizler samimi ve ihlâslı Rabbimize yönelip O kutlu Nebinin yolunun sürdürürsek Allah bizleri birbirimize sevdirir ve bizleri yeryüzüne yöneticiler ve idareciler tayin eder. Yeter ki bizler Allah’a ve davasına ihlâslı samimi bir kulp ile bağlanalım.
"Allah bir kavmi değiştirmez, onlar kendi nefislerindeki hâli değiştirmedikçe." (Ra'd, 13/11)
Allah Teâlâ bir kavme, bir topluma ihsan ettiği nimeti durup dururken değiştirecek değildir. Ta onlar kendilerindekini değiştirinceye kadar. Yani onlar o nimete erdikleri zaman, kendilerinde o nimete sebep ve vesile olan fıtri misakı, ahlâk ve güzel amelleri, kendileri bozup değiştirinceye kadar, huylarını değiştirinceye kadar Allah'ın o nimeti değiştirmesi, Allah'ın âdetlerinden değildir.
Ey insanlar! Allah, içinizden iman eden ve bu imanın gereği olarak dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyanlara söz vermiştir: Onlardan önce gelip geçen dürüst ve erdemli milletleri egemen kıldığı gibi, onları da yeryüzünde egemen kılacak, onlar için beğendiği inanç sistemini ve bu inanca bağlı hayat tarzını hem gönüllerde, hem de yeryüzünde sapasağlam yerleştirecek ve yaşadıkları sıkıntıların, korkuların ardından onları güvenlik ve esenliğe kavuşturacaktır. Onlar ki, yalnızca Bana kulluk eder, hiç kimseyi ve hiçbir şeyi Bana ortak koşmazlar. Bütün bunlardan sonra, her kim inkâra saplanacak olursa, kesinlikle yoldan çıkmış demektir.(Nûr Suresi 55 )