Yusuf TÜRK
Geçen haftaki yazımızda ayet ve hadislerle namazın önemini izah etmiştik. Bu hafta yine namazın önemini izah etmek üzere Üstad Bediüzzaman Said Nursinin sözler adlı kitabında yer alan ve namazın önemini güzel bir şekilde izah eden dördüncü sözü yazımıza konuk edeceğiz inşallah.
“Namaz, ne kadar kıymettar ve mühim, hem ne kadar ucuz ve az bir masraf ile kazanılır, hem namazsız adamın ne kadar divane ve zararlı olduğunu, iki kere iki dört eder derecesinde kat’i(net olarak) anlamak istersen; şu temsili hikâyeciğe bak, gör:
Bir zaman büyük bir hâkim, iki hizmetkârını, -her birine yirmi dört altın verip-iki ay uzaklıkta has ve güzel bir çiftliğe ikamet etmek için gönderiyor. Ve onlara der ki; Şu para ile yol ve bilet masrafı yapınız. Hem oradaki meskeninize lazım olan bazı şeyleri mübayaa(satın almak) ediniz. Bir günlük mesafede bir istasyon vardır. Hem gemi hem şimendifer hem tayyare bulunur. Sermayeye göre binilir.
İki hizmetkâr, ders aldıktan sonra giderler. Birisi bahtiyar idi ki, istasyona kadar bir parça para masraf eder. Fakat o masraf içinde efendisinin hoşuna gidecek öyle güzel bir ticaret elde eder ki; kazancı birden bine çıkar.
Öteki hizmetkâr, bedbaht, serseri olduğundan; istasyona kadar yirmi üç altınını sarf eder. Kumara verip zayi eder, bir tek altını kalır. Arkadaşı ona der; Yahu! Şu liranı bir bilete ver. Ta, bu uzun yolda yayan ve aç kalmayasın. Hem bizim efendimiz kerimdir; belki merhamet eder, ettiğin kusuru af eder. Seni de tayyareye bindirirler. Bir günde mahalli-i ikametimize gideriz. Yoksa iki aylık bir çölde aç, yayan, yalnız gitmeye mecbur olursun.
Acaba şu adam inat edip, o tek lirasını bir define anahtarı hükmünde olan bir bilete vermeyip, muvakkat(zor ve zahmetli) bir lezzet için sefahate sarf etse; gayet akılsız, zararlı, bedbaht olduğunu en akılsız adam dahi anlamaz mı?’’
Hikâye burada sona eriyor, şimdi hikâyeden çıkarılacak ders ve ibretlere değinelim;
Misal olarak verilen hikâyecikteki o büyük hâkim yaratıcımız ve terbiyecimiz olup tüm eksikliklerden münezzeh olan Allah’tır. Yolculuğa çıkan o iki hizmetçiden biri dindar diğeri ise gafil ve namaz kılmayan kimsedir.
Verilen altınları yerli yerinde kullanarak büyük bir ticarete dönüştüren hizmetçi dünya hayatında Yüce Allah’ın emir ve yasaklarına riayet edip farz namazlarını dosdoğru kılan mü’min insanın misalidir. Hizmetçilerin her birine verilen o yirmi dört altın ise insan ömrünün her bir günü olan yirmi dört saatlik zamandır. Her bir saat bir altın hükmündedir. Her insan bu altın kıymetindeki değerlendirdiği oranda Allah katında değer ve kıymet kazanır.
O iki hizmetçinin gönderildiği özel çiftlik ise ömrünü Salih ameller ile geçiren, namazlarını gereği gibi eda eden Müslümanlar için hazırlanmış olan ebedi saadet ve selamet yurdu cennettir.
O istasyon, insan öldükten sonra içine konulup iyi veya kötü amelleriyle baş başa bırakıldığı kabir çukurudur ki peygamber efendimiz bir hadis-i şeriflerinde;’’Kişinin kabri ya cennet bahçelerinden bir bahçe ya da cehennem çukurlarından bir çukur olur’’buyurarak amellerin insan akıbeti ne derece etkilediğini ifade buyurmuşlardır.
O istasyonda araba, tren, gemi veya uçak ile yolculuk ise insanın ölüp kabre konulmasından sonra tekrar diriltileceği haşir meydanına ve oradan da ebedi olarak kalacağı mekâna kadar kat edeceği merhale ve aşamalardır.

Yolculuk için lazım olan o bilet ise, insan ömrünün yirmi dört saat olan her bir gününden ancak bir saat alan beş vakit namazdır. Yirmi dört saat olan her bir günün sadece bir saatlik kısa süresi hem beş vakit farz namaza hem de namaz için gerekli olan abdeste yeterli gelmektedir.
Yüce Allah’ın vermiş olduğu gayet rahat ve kolay olan bu fırsata rağmen bir insan, yirmi üç saatlik zamanını geçici ve yok olmaya mahkûm kısa dünya hayatı için cömertçe sarf edip geriye kalan bir saatlik zamanını ebedi Ahiret hayatı için sarf etmez ise büyük bir akısızlık etmiş olacaktır. Telafisi mümkün olamayan korkunç bir zarar yapması kaçınılmazdır.
Evet, aziz okurlar, Acaba bizler muazzam bir hazine olan ve kazanılması için sadece günde bir saatlik vakit alan namazı gereği gibi kılıyor muyuz? Ben sadece gereği gibi kılma hususunu dile getirdim, namaz kılmayanları varın siz düşünün. Kanaatimce köşemize misafir ettiğimiz bu kısa, öz ve ibretlik hikâyecik gereken dersi bize vermiştir. Bunun ötesi için ise ben şunu söylerim;’’Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul-zurna az.’’
Gözümün nuru namaz adlı yazımıza devam edeceğiz… Allah’a emanet olun