Bismillah
Fıkıh, İslam’ın pratik hayata bakan kuralları olması açısından son derece mühim olup İslami ilimler arasında en hassas yeri teşkil etmektedir. Ancak fıkıh ilmini dar anlamda sadece ibadetlerden ibaret görmemek gerekir. Çünkü fıkıh haram-helal hükümlerini öğreten hem hukuk hem de ibadetleri içine alan, kişinin hem Allah ile hem de devlet ve fertlerle muamelesini düzenleyen İslam’ın bireysel ve toplumsal hayata dair bütün hükümlerini ele alan bir ilimdir.
Fıkıh kelimesi sözlükte ‘’bir şeyi bilmek, iyi ve tam anlamak, iç yüzünü ve inceliklerini kavramak’’ anlamına gelmektedir. Terim olarak ise hicri ilk asırlarda zihni çaba ile elde edilen dini bilgilerin tamamını ifade etmişken, iman ve itikat konularının ayrı bir ilim dalı olarak teşekkül etmesine paralel olarak, ileri dönemlerde İslam’ın fert ve toplum hayatının değişik yönleriyle ilgili şer’i-ameli hükümlerini bilmenin ve bu konuyu inceleyen bilim dalının adı olmuştur.
İmam Ebu Hanife’ye göre fıkıh; ‘’kişinin kendi lehindeki ve aleyhindeki şeyleri bilmesidir.’’İmam Ebu Hanife bu tarifiyle fıkıh ilmini kısa ve öz bir şekilde tanımlamıştır. Kişinin aleyhinde ve lehinde olan şeyleri bilmesi kulluk vazifesinin bir gereğidir. Allah kitab-ı keriminde ;’’Ben insanları ve cinleri sadece bana kulluk etsinler diye yarattım.’’(zariyat:56) diye buyuruyor. Yeryüzündeki görevi sadece kulluk olan insanoğlunun kulluğun ne olduğunu yani kendisi için faydalı ve zararlı olan şeyleri bilmesi dünya ve Ahiret saadeti için son derece önemli bir husustur.
Şüphesiz her Müslüman bir nebze de olsa fıkıh bilmek zorundadır. Ticaretle ilgilenen Müslüman ticaretin fıkhını ziraatla ilgilenen kişi ziraatla ilgili fıkhı bilmelidir. Namaz kılan, namaz ile ilgili fıkıh bilgilerine namazı sahih olabilecek şekilde sahip olması gerekir. Sonuç itibariyle herkes için zorunlu bir fıkıh vardır. Bunun yanında herkesin bulunduğu yer itibariyle bilmesi gereken özel bir fıkhı vardır. Aksi takdirde mümin olmak ve mümin olarak yaşamak bir iddia olarak kalabilir.
Namaz kıldığımıza göre namaz fıkhını bilmemiz gerekir. Bilmezsek namazımız bir spordan ibaret olmuş olur. İftitah tekbiri, kıyam, kıraat, rükû, secde, vb. namazın içindeki ve hadesten taharet, necasetten taharet, setri avret, istikbali kıble, vakit niyet dediğimiz namazın dışındaki farzların bilinmemesi veya bilindiği halde uyulmaması namazın sahihliğine zarar verir. Ramazanda tutulan oruç da dinimizin emirlerine göre ifa edileceğine göre onunda bir fıkhı vardır. Aksi halde aç kalmaya oruç demiş olabiliriz. Hac, zekât, sadaka, sıla-i rahim, ticaret, nikâh, temizlik… Allah’ın emri diye yaptığımız her iş ve ibadet neticede dinin gerektirdiği şekilde yapılacaktır. Tabi bu da sağlam bir bilgi kaynağını gerektirmektedir. Bu kaynaklar da Kur’an, sünnet, icma ve kıyastır. Bütün ibadetlerimiz ve işlerimiz bu dört kaynağa göre şekillenir.
Günümüz Müslümanları birçok alanda fıkıh ilminden habersiz yaşıyor. Allah’ın farz kıldığı ibadeti yerine getirirken belki de farz ibadetin sıhhatine zarar verecek davranışlar yapıyordur ama kendisine göre bu doğrudur. Veya ticaret yaparken hak ihlalinde bulunuyor ama kendisine göre bu ticaretin usulü olabilir. Toplum olarak şu an bu durumda olmamızın sebeplerinin başında fertlerin aleyhinde ve lehinde olan şeyleri bilmemesi ya da bunlara karşı ilgisiz olmasıdır. Bu durumda olmamız ise yani aleyhimizde ve lehimizde olan şeylere karşı ilgisizliğimiz ise fıtrata ters hareket ettiğimizi gösterir; çünkü fıkıh, insan fıtratına ve dünya Ahiret reçetemiz olan resulullahın sünnetine uygun yaşamaktır. Allah’a emanet olun…