İlmin kapısı Hz. Ali, Peygamberimizin amcası Ebu Talib’in oğludur. Annesi Fatıma bint-i Esed’dir. Ebu’l Hasan, Ebu Turab, Haydar, El Murteza, Esedullah’il ğalib, Şah’ı Velayet, Sultanü’l-Evliya ve Emiru’l Mü’minin olarak anılmıştır. Hiç puta tapmadığı için de sahabeler, ismi anıldığında hürmeten, ‘Kerremallah’u wechehu’ yani Allah onun yüzünü mükerrem kılsın, diye söylemişlerdir. Kendileri Hicretten 22 yıl önce Mekke’de, Kabe’de dünyaya gelmişlerdir. Hz. Resulullah(as) dedesinin vefatından sonra amcası Ebu Talib’in yanında kalmışlardır. Hz. Ali’nin annesi Hz. Fatıma Bint’i Esed, Peygamaberimize bir dönem annelik yapmışlardır. Onu yetiştiren el olmuştur. Çocukları açken, Peygamberimizi doyurmuş, çocuklarının üstü başı toz toprak içerisindeyken, peygamberimizin üstünü başını temizlemiştir. Hz. Ali daha küçük yaşlarda iken babasının maddi durumu kötüleşmiş. Bu durum üzerine vefa örneği Peygamberimiz Hz. Ali’nin bakımını üzerine almışlar. Böylelikle Betullahta doğan Hz. Ali(ra) Beyt’i Resulullah’ta da Peygamberimizin terbiyesinde yetişmiş, bir bahtiyar olmuştur. Hz. Ali(ra), Hz. Resulullah’ın dizleri dibinde yetişmiş, eğitimini ondan almıştır. Onun, Aziz İslam dinimizin bugünlere kadar bize gelmesinde çok önemli emeği ve katkıları olmuştur. Peygamberimiz kendileri için ‘Ali ilmin kapısıdır’ demişlerdir. Hz. Ali(ra) ‘Allah’a yemin olsun, hiç bir ayet yoktur ki onun hangi hususta, nerede ve kim hakkında indiğini, gece mi gündüz mü, ovada mı, dağda mı nazil olduğunu bilmeyeyim’ demişlerdir. Hz. Ali(ra) Peygamberimize gelen tüm ayetleri ezberlemiştir. Ondan 536 hadis de rivayet etmişlerdir. Hz. Ali bilginin ana kaynağından beslenmiş bir bilgindi. Bilginler çoktur, ancak onun gibisi azdır. Kendisindeki bilgi insaların hayrı, iyiliği ve ıslahı içindi. Ancak ne yazık ki çoğu bilginlerin bilgileri ve ilimleri, gücü elde etmek, onunla yeryüzünde fesat çıkarmak içindir. Hz. Ali(ra) de kesbi bir ilimle birlikte, vehbi bir ilim de vardı. Kendisi sahip olduğu vehbi ilme de Aziz Öğretmeninin yol göstermesi ile ulaşmıştır. Öğretmeni olan Hz. Peygamberimiz, ‘Bildikleri ile amel edenlere, bilmedikleri öğretilir’ diye buyurmuştu. İşte Hz. Ali’nin Hikmetli, derin ilminin belki de asıl kaynağı, onun bildiği hakikatlere-doğrulara göre yaşamasıydı. Böylelikle Yüce Rabbi, bildikleri ile amel ettiğinden dolayı, ona bilmediklerini öğretmişti. Hz. Ali (ra), başta kendinden önceki halifeler olmak üzere, neredeyse tüm sahabelerin ya ilmiyle ya kılıcıyla yardımlarına koşmuşmuştur. Ancak ne yazık ki zamanında yaşayan tüm sahabeler, kendisine İslam Halifeliğini-Devletini koruması için yardımcı olmamışlardır. O, halifeliğinden önce kendinden önceki halifelerin danışmanlığını da yapmışlardır. Kendileri bir çok önemli meselede onlara yol göstermiştir. Bir çok sefer de onları aldıkları yanlış kararlarından vaz geçirmişlerdir. Hz. Ebubekir’e, halife seçilmeden, Peygamberimiz tarafından Rumlara sefer düzenlemek için hazırlanmış ordunun Medine’den gönderilmemesi için birçok sahabe öneride bulunuyordu. Hz. Ebubekir ise Hz. Ali’nin görüşüne başvurur. Hz. Ali(ra) Peygamberimizin hayattayken verdiği bir emrin, vefatından sonra da yerine getirilmesinin çok daha iyi olacağını kendilerine beyan edip, İslam ordusuna da zafer müjdelemiştir. Bu durum üzerine Hz. Ebubekir, Peygamberimizin sefer için hazırladığı İslam ordusunu, Rumlar üzerine göndermiştir. Hz. Ömer ise Hz. Ali’yi neredeyse kendisinden bir an bile olsun, ayırmamıştır. Hz. Ali hakkında, akıllardan çıkmayacak şu sözleri söylemiştir. Ali olmasaydı, Ömer helak olurdu. Kadınlar, asla Ali gibi bir şahsı dünyaya getiremezler. Allah’ım, Ebu Talib’in oğlu olmadan, beni müşkül bir durum ile karşı karşıya getirme. Bir seferinde, İslam devletinin memurları yazışma ve evrak kayıtları için bir tarih kullanmalarının gerekliliğini dile getirmişler. Hangi takvime göre tarih kullanacaklarını İslam halifesi Hz. Ömer’e sormuşlar. Kendileri de bu durumu ashabın öncüleri ile istişare etmişlerdir. Netice de bir çok farklı görüş dile getirilmiş. Ancak Hz. Ali(ra), madem İslam devletinin işleri için bu takvim lazım olmuş, öyle ise İslam’ın devlet oluşunun ilk adımı olan Hicret’in başlangıcı bu takvim için baz alınmalıdır, diye teklifte bulunmuşlardır. Böylelikle Müslümanların Hicri Tavkimi kullanmaları Hz. Ali tarafından önerilmiş, Hz. Ömer de bu kararı münasip görüp, uygulamışlardır. Hz. Ali(ra) bir seferinde, Hz. Ömer(ra)’a, eğer dostuna kavuşmak istiyorsan, ‘Gömleğini yama, ayakkabını tamir et, emelini kısa tut ve doymayacak kadar ye!’ diye nasihat etmiştir. Hz. Ali(ra), Hz. Osman(ra)’ın ilk halifelik dönemlerinde de danıştığı en öncelikli müşaviriydi. Kendi döneminde ilme çok önem vermiştir. İslam halifeliğinin hüküm sürdüğü yerlerde yaşanan iç karışıklıklara rağmen Medine’de bir İslam üniversitesi kurmuştur. O dönemlerde kendisini Şam diyarında halife olarak duyuran Muaviye bile, Hz. Ali’nin görüşlerine dolaylı bir şekilde baş vuruyordu. Muaviye’yi İslam halifesi sanananlardan kendisine çeşitli sorular geliyordu. O, gelen müşkül soru ve sorunların cevap ve çözümlerini veremediğinden, bilinmeyen şahıslarca sorularını Hz. Ali’ye sordurtup, cevaplarını o şekilde öğrenmekteydi. Kendisine, Hz. Ali’nin ölüm haberi verildiğinde Muaviye, Fıkıh ve ilim öldü, demiştir. Yanındakiler ‘sakın bu sözünü Şamlılar duymasın’ diye kendisini tembihlemiştiler. Çünkü onlar, Hz. Ali(ra)’yi Şamlılara olduğundan çok farklı, hep kötü biri olarak anlatmıştılar. Hz. Ali sanki yukarıdaki sahneyi şu sözünde anlatmış. ‘Öyle iyi olun ki öldüğünüzde, düşmanlarınız bile yasınızı tutsun. Hz. Ali kendisine dünyada düşmalık edenler hususunda ise ‘Ben kıyamet günü Rahman’ın huzurunda insanlarla aramdaki husumetler hakkında hüküm verilmesi için diz çökenlerin ilki olacağım’ diye buyurmuşlardır. Selam, Hz. Ali’ye sevgi besleyen ve yolunu sürdürenlere olsun.