Şeyhimiz, hem memleketindeki hem de Irak ve Suriye'deki medreselerde gerekli ilmi tahsilini tamamlamıştır. Şeyhimiz, hem siyaset hem de tasavvufla meşgul olmuşlardır. Bundan dolayı, hem kalb gözü hem de dünya gözü açık bir İslam alimiydi.
Annelerinin babasından kalan mirasla, Hınıs'ın Kolhisar köyünü satın alarak hayvan ticareti yapmışlar. Öyleki hayvan ticaretlerini İran, Azerbeycan ve Rusya'ya kadar genişletmişler. Şeyhimiz ticaret için komşu ülkelere de kendisi bizzat gidip gelmişlerdir. Şeyhimizin ailesinin hayvanlarına bakmak için yanlarında, 100 kadar çobanları çalışmaktaydı. Bununla birlikte kervan ticareti de yapıyorlardı.
Şeyhimizin sahip olduğu İlim ve mal zenginliği, asla kendisinde kibir oluşturmamış. İslami kıyamda kendisine yardımcı olan mücahitlere gönderdiği mektupların sonuna, mücahitlerin hizmetkarı diye kendisini mütevazı bir şekilde tarif etmekteydi.
Şeyhimizin ailesi ve çevresi alimlerden oluşmaktaydı. Kıyam hareketinde yardımcılarından olan Hanili Salih Bey 6 dil bilmekteydi. Şeyhimiz ve arkadaşları Dünya Müslümanlarının halinden de haberdardılar. İstanbul basınını yakından takip etmekteydiler.
Şeyhimiz, Şafii mezhebine mensup, Sünni bir Müslümandı. Ama asla mezhepçi değildi ki Tunceli ve Varto yörelerindeki Alevi Müslümanları, İslami kıyamına destek vermeleri için ısrarla davet etmişlerdir. Çünkü O, ümmetçi bir alimdi.
Şeyhimiz Arapça, Farsça ve Türkçe'yi de ileri düzeyde konuşabilen bir Kürd idi. Ama asla Kürdçü ve ırkçı değildi. Onun davası, yeni sistemin ırkçı ve din düşmanı savunucularından, Müslüman Kürd ve Türk halkının mukaddesatlarını korumaktı. Öyle olmasaydı, Elazığ yöresindeki Müslüman Türkler, kendisine İslami kıyamında yardımcı olurlarmıydı?
O günkü ulus devlet anlayışı, Müslüman Türk'e dinini unut, Müslüman Kürd'e de hem dinini hem de ırkını unut diyordu. Bu durumu ne Müslüman Türk ne de Müslüman Kürd kabul edebilirdi.
Şeyhimiz, Müslüman halkların Anadolu'nun her yerindeki binlerce yıllık kazanımlarını heba edenlere karşı harekete geçmiştir.
Şeyhimiz, siyonizmin Haim Nahum gibi alçak liderleriyle ve Lozan'da İngilizler'le işbirliği halindeki Kemalist kadrolarına karşı, harekete geçmişlerdir.
Şeyhimiz İslami kıyamıyla, Anadolu'nun İslam şehidlerinin kanıyla alınmış toprağından, batılılara şarap kadehi yapmanın kolay ve bedelsiz olmayacağını düşmanlarına çetin mücalelesiyle ıspatlamıştır.
Şeyhimiz İslami kıyamıyla ümmetin liderlerinden olmuştur. Onun kıyamı, başkalarının da gönlünde de İslami kıyam aşkını tutuşturmuştur. Bundan dolayı İslam hukukunu savunan Müslümanların, Şeyhimizin davasını ve kendisini savunmaları bir görevdir.
Şeyhimizin Hınıs Müftüsü olan kardeşi Molla Bahaddin, Şeyh efendiye imkanların ve şartların aleyhinde olduğunu söyleyip, kendisini kararından vazgeçirmeye çalışınca, Şeyhimiz, 'ben bu işe elimdeki tek değnekle de olsa karşı çıkacağım', demişlerdir. Yine aynı şekilde, kendisini İslami kıyamından vazgeçirmeye çalışan eşine de 'Ne ben Hz. Hüseyin'den daha değerliyim, ne de benim ailem onun ailesinden daha kıymetlidir. Eğer ben yapılanlara karşı kıyam etmezsem, zebaniler sarığımdan tutup, beni cehenneme atacaklardır', diye buyurmuşlardır. Bu şekilde ihlasla karar verdiği İslami kıyamını ve samimiyetle söylenmiş bu ibretli sözlerini tarihe yazdırmıştır.
Evet, Şeyhimiz, Şehid Şeyh Said efendidir.
Şeyh Said ve 46 dava arkadaşı 28 Haziran'ı 29 Haziran'a bağlayan gece, Diyarbekir Dağkapı Meydanı'nda asılarak Şehid edilmiştiler. Ceberrut sistem, kabirlerini yapmamakla-gizlemekle onları Müslüman halka unutturacağını sandı. Ama bizler, Şeyhimiz ve dava arkadaşlarına gönüllerimizde öyle mezarlar yaptık ki onları ve davalarını nesilden nesile unutturmayacak ve yaşatacağız inşallah.