BİSMİLLAH
Ne gariptir ki şubat ayı bize hep hüzün gözyaşı ve karanlık olmuştur. Bu ayın kendisinden mi bir sorun var? Yoksa insanlar mı bu ayda garipleşip zalimleşiyorlar. Eskiler bu aya 'Sıbatok' derlerdi. 'Tahtı bahtı beli değil gah ağlar gah güler, bir açar bir gürler' derlerdi. Dul koca karıya benzetirlerdi. Kışın son ayıdır normaldir bence, bir ayağı kışta bir ayağı baharda olan bir aydır. Bir bakarsın güneş açar, birde bakarsın fırtına kar kıyamet olur.

Ama gel gör ki biz Müslümanlar bu aydan çok çekmişiz. Bu ayda yani şubatta çok azizlerimizi şehit vermişiz. Bu sebeple şubat ayı şahadet ayı adını vermiş ve her yıl bu ayda tüm şehitlerimizi yad ediyoruz.

Birde biz Türkiyeli Müslümanların bitmeyen dramı olan yirmi sekiz şubat travması var ki dillere destan. 28 Şubat 1997 de hatırımızdan çıkmayan ve her gün hatırlayıp depresyona girdiğimiz o günleri bir hatırlayalım. Askeri vesayet erkanı 28 Şubat günü ki öncesi de var. Bir muhtıra yayınlamış ve devrin hükümetini yıkmış. Dindar insanlara tahammül etmeyi bırak din kokusu gelenleri bile cezalandıracak bir süreç başlatmışlar. Adeta sürek avına çıkmışlardı.

Neler mi yapmışlardı hatırlayalım. Başta Kur'an ve tesettürü baş hedef yapıp her türlü baskıya maruz bırakılmıştı. İmam hatip liselerin çoğu kapatılmış ve oralarda karma eğitime geçilmişti. Kız öğrencilerin başları zorla açılmış, ortaokul kısmı komple kapatılmıştı. Kur'an kurslarının hemen, hemen tümü kapatılmış kalanları içinde yaş sınırlaması getirilmişti. Bırakın orta öğretimde tüm üniversitelerde başörtüsü yasağı getirilmiş ve tüm devlet veya özel sektör kurumlarında başörtülü elemanların ya başını açmış ya da işten çıkarmışlardı. Devlette ait tatil veya dinlenme merkezlerinin önlerine asılan tabelada 'buraya köpek ve örtülü girmez' yazıları asılmıştı.

Bunları sıralarsak bir köşe yazısı yetmez belki gazetenin tümünü buna ayırmamız gerekecektir. Ama bir konu var ki onu yazmadan geçmek haksızlık olur. Cami ve mescitlerde hiç bir maddi menfaat beklemeden tüm baskı ve kınamalara rağmen günülü Kur'an dersi veren gençler vardı ki bunların tümünü hapishanelere tıkadılar.
Sonra şubat bitti bahar geldi dediler. Kur'an kursları tekrar açıldı. İmam hatipler eskisinden daha fazla sayıya ulaştı. Başörtüsü bırakın okullarda devletin en zirvesi olan Cumhurbaşkanlığına kadar pervasızca girdi. Şüphesiz bunların hepsi güzel şeylerdir.

Ama gelin görün ki yirmi yılı aşan bu travmanın kurbanları olanların birçoğunun iadeyi itibarları geri verilmedi. Ve buna sebep olan o zalimlere hiçbir ceza verilmedi. En önemlisi tek suçları Kuran dersi vermek olan o gençler ki şimdi hepsi piri fani olmuş ve kendilerine Yusufiler denilen o mazlumların birçoğu halen baharı bekliyor ve halen 28 Şubatı yaşıyorlar.

Acaba 28 Şubat denen bu meşum ayı bize bir nebze de olsa unutturacak kimse çıkmayacak mı? Kuran dersi verenlerle birlikte şiir okuduğu için aynı hücreleri paylaşanlar bu Kuran bülbüllerini unuttu mu? Yoksa 28 Şubat bin yıl sürecek diyenler doğrumu söylediler. Buna inanalım mı? Ben bilemedim ya siz…
Vesselam