Kadın cinayetleri, gündemin üst sıralarında her zaman yer bulabilen sürekli haberler arasında yer almaya devam. Bu kadar vahim bir konunun sıklıkla haberlerde yer alıyor olması, toplum olarak dini ve ahlaki açıdan nasıl irtifa kaybına uğradığımızın kanıtıdır.
Modern çağın yalnızlaştırdığı birey, kendi kısıtlı fikirlerine, seçtiği yaşam tarzına göre sürdürüyor hayatını. Bilgi ve uzay çağındayız ya, herkes her şeyi biliyor güya! Seçtiği hayat tarzına en ufak bir müdahaleyi kabul etmeyen pek çok insanın, aslında aile olma tecrübesinin olmadığına şahit oluyoruz. Teoride çok şey söyleyebilen fertler, pratiğin daha ilk aşamasında ufak tefek sayılabilecek sorunlara emniyet kemersiz tosluyorlar.
Emniyet kemerinden kasıt; sabır, metanet, olgunluk, saygı, adil olma, bir bilene danışma gibi sair değerlerdir. Değerlerden sıyrılmış bir yaşam tarzı elbette ki değersiz eylemlerle şekil bulacak kendine.
Bir başka deyişle, dini inancın rehberliğini reddetmiş insanlar, onca bilgi birikime sahip olmalarına rağmen, uygulamada hep deneme yanılma yöntemine mahkûm olduklarından dolayı sık sık başa çıkılmaz sorunlarla karşı karşıya kalırlar. Çözümün formülü yanlış olduğu için sonuç da yanlış çıkıyor. Yanlış sonuç eşleri şiddete sevk ederken, şiddetten de geriye malum cinayetler kalıyor. Maalesef olay bu kadar basit!
İçimiz kanayarak müşahede ediyoruz ki; hiçbir eğitim sistemi, hiçbir diploma, hiçbir sosyal statü, hiçbir kariyer, hiçbir cezai müeyyide… Kısacası hiçbir şey kadına yönelik şiddete mani olamıyor.
Evet, belki maddi açıdan çağın inanı olarak çok mesafe kat etmiş olabiliriz. Modern şehirler, tam donanımlı okullar, konforlu evler, odalar dolusu bilgi kaynakları, hayatı kolaylaştıran malzemeler, bilgiyi elde etmek için etkili yöntemler gibi. Yani icadın bini beş para! İnsanın kullandığı eşyanın envaiçeşidini geliştirdik. Ama yazık ki insanın kendisini, benliğinde taşıdığı yüksek değerlerden bir şekilde arındırdık. Manevi değerlerini yitirmiş insanın misali, özü alındıktan sonra geriye posası kalmış meyve misali gibidir. Lakin asıl tat ve asıl lezzet meyvenin özündedir, geriye kalanı ise çöplüğün payıdır. Bu minvalde ruhsuz cesetlere döndü toplum.
Oysa iman ve inancın şekillendirdiği eylemler, salih amellere tekabül eder. Amelleri salih olan bir kimseyi ise Yaradan yüceltir. Allah'ın koyduğu ölçüleri terk ettik. Bundan sebep maneviyatımız zayıflayınca zarafeti, inceliği, sabrı, sekineti, yardımlaşmayı, nasihati, yanlışı düzeltmeyi unuttuk. Bunlardan çok daha önemlisi, aile olarak kalmayı, yahut gittiğimiz yerlerde iyi komşu olmayı bıraktık. Nitekim ölümün reva görüldüğü o zayıf bırakılmış kadınlar, sığınacak bir yer bulamadıkları için kolay hedef oluyorlar.
Düşünün bir kere, aile bağları sağlamsa bir kadının, eşi onu o kadar rahat öldürebilir mi hiç? Anne babası, kardeşleri, diğer akrabaları sık sık ziyaretine gelen kadın güçlü kadın olur. En ufak bir tehdit hissettiği anda kendine kol kanat geren ailesine sığınır. En azından tehdide maruz kaldığı vakit, 'Benim de ailem var, bana zarar verirsen yakana yapışırlar.' gibi karşı hamleyle caydırıcı olabilir.
Ailesi olmayan yahut onlardan uzak olan kadının, komşularıyla ilişkileri iyiyse yine nispeten güvende sayılır. Çünkü çığlığı bastığı an samimi komşuları hemen yardımına koşacaktır.
Tabi işin üzücü tarafı, Müslüman bir toplum olmamıza rağmen artık geniş aile olarak kalamıyoruz ve komşuluk ilişkilerimiz son derece zayıf. Toplumsal zafiyet yine toplumsal cinnete kapı aralayan ciddi bir açıktır.
İşin özü, Allah'ın biz kullarına çizdiği yolun dışına çıkma teşebbüslerimiz feci tecrübelerle bize geri dönüyor. O, kadınları bize emanet edendir. Emanetin ehemmiyeti insanoğlunun malumudur. İçeriğiyle kutsal kitabımız Kur'an'ı Kerimi, sünnetiyle Efendimiz (sav)'i yeniden rehber edindiğimiz zaman, bunca yozlaşma ve bunca cinayetler son bulacaktır inşallah.
Rabbim ümmetin müntesiplerine sabır, iman, hidayet; şuur, gafletten uyanış ve hakikate dönüşü nasip eylesin.