İnsanlar dost seçerken çoğu zaman dünyevi hesaplara göre hareket ederler. Bunu bazen maddi menfaat bazen de ideolojik sebepler belirler. Sebep her ne olursa olsun, dostluğun insan hayatında önemli bir yeri vardır. Dost olunan kişinin durumuna göre, hayata olumlu veya olumsuz etki yapar.
Nitekim biri dost edindiği zaman; ya onun inanç, fikir ve düşünceleri ya ahlakı ya hal ve hareketleri kabul edilip benimsendiği için ya da bunlar kabul edilmediği halde rahatsızlık duyulmadığı ve birlikte bulunmakta beis görülmediği için dost edinir. Dostluğun ve arkadaşlığın tabii neticesi olarak kişi, dost olduğu şahsa benzer. İlk başta böyle olmazsa bile zaman içinde onun gibi düşünmeye, onun gibi davranmaya ve onun gibi konuşmaya başlar.
İşte bu konunun hassasiyetine binaen, Rasulullah (sav) Müslümanları uyarmış ve dikkatli olmalarını buyurmuştur: 'Kişi dostunun dini üzeredir. O halde her biriniz kiminle dostluk kurduğuna dikkat etsin' (Ebu Davut, Tirmizi)
Çünkü Müslümanlar herkes ile dost olamazlar ve herkesi dost edinemezler. Müslümanlar; Yahudi ve Hristiyanları dost edinemezler, münafıkları ve fasıkları dost edinemezler, Allah'ı ve Rasulünü inkar edenleri dost edinemezler, İslam'a ve Müslümanlara karşı düşmanlık yapanları dost edinemezler, büyük günahları işleyen ve bunda direnenleri dost edinemezler. Bunlarla dostluk kurmak, Müslümanlara ancak zarar verir.
Peki Müslümanlar kimlerle dost olabilir ve kimlerle dostluk kurabilir sorusuna, Âlemlerin Rabbi olan Allah (cc) şu ayet ile cevap vermiş ve Müslümanlar için dostluğun esaslarını belirleyerek onlardan tercihlerini buna göre yapmalarını istemiştir: 'Sizin dostunuz ancak Allah, O'nun Rasulü ve namaz kılan, zekat veren ve rüku eden müminlerdir.' (Maide 55)
Evet, Müslümanın dostu; Allah'tır (cc), O'nun Rasulüdür (sav), Allah'a ve Rasulüne iman ettiği için namaz kılan, zekat veren ve Allah (cc) karşısında eğilerek rükû eden Mü'minlerdir.
Müslüman; Allah'ı ve Rasulünü dost edinir, onları sever, onları razı etmek için gayret eder, onların emir ve yasaklarını esas alarak hayatını tanzim eder.
Müslüman; Allah'a ve Rasulüne iman edenleri dost edinir, onları kardeş bilir, onlarla birlikte aynı safta yer alır, dertleriyle dertlenir, sevinçlerine ortak olur.
Hatırlanacağı üzere, Rasulullah (sav) Medine'ye hicret ettiğinde yaptığı ilk işlerden biri, Müslümanları birbirlerine kardeş ilan etmesiydi. Biri Ensar'dan, diğeri Muhacirlerden olmak üzere onlardan ikişer kişiyi birbirleriyle kardeş yaparak İslam'ın bu konudaki emrini Müslümanlar arasında bizzat uygulamaya geçirdi. Böylece Müslümanlar, farklı kavim ve kabilelere mensup olmalarına, hatta farklı renklerde olmalarına rağmen, hepsi birbirine kenetlenmiş ve Müslüman olmayanlardan ayrı bir topluluk olmuşlardı.
Behz İbnu Hakim İbni Mu'aviye İbni Hayde el–Kuşeyri, babası yoluyla dedesinden şunu rivayet ediyor: 'Dedim ki: Ey Allah'ın Resulü, ben sana gelirken, seni ve dinini benimsemeyeceğim diye şunların (ellerinin parmaklarını göstererek) adedinden fazla yemin ettim. Meğerse Allah ve Resulünün öğrettiği dışında hiçbir şey anlamayan bir kimseymişim. Şimdi Allah rızası için senden soruyorum. Allah seninle bizlere ne gönderdi?' Hz. peygamber (sav): 'İslam'ı' dedi. 'Peki dedim, İslam'ın alametleri nedir?' Şu cevabı verdi: 'Kendimi Allah'a teslim ettim, başka şeyleri terk ettim demen, namaz kılman, zekat vermendir. Her Müslüman (canı, malı ve ırzı) bir başka Müslümana haramdır. İki Müslüman birbiriyle kardeştir ve birbirlerine yardımcıdırlar. Bir kimse Müslüman olduktan sonra müşrikleri terk edip Müslümanlara karışıp onlarla beraber olmadıkça hiçbir ameli (Allah katında) makbul değildir. ' (Nesai. İbrahim Canan Kütüb–i Sitte tercüme şerhi)
Müslümanlar; bu inanç, bu bilinç ve bu şuurla birbirlerine yaklaşırlar. Birbirlerini sevip saymada, yardım ve destekte bulunmada, sahip çıkmada, itaat etmede, uyumlu çalışmada bu inanç ve şuurla hareket eder ve İslami kardeşliğin gereğini yerine getirirler. Ve bütün bunları, İslami sorumluluk gereği yaparlar.
Allah'a emanet olun.