Allah resulü ' Ashabım gökteki yıldızlar gibidir' buyurmuşlardı. Hz. Osman da İslam davası içerisinde yapmış olduğu fedakarlıklar ile vesile olduğu başarılardan dolayı, Müslümanlar içerisinde en parlak yıldızlardan biri olmuştur. Temiz fıtratı, ticaret ahlakı, hanımlarıyla olan güzel geçimi, İslam davasına ve Rehberimiz Hz. Muhammed Mustafa'ya olan bağlılık ve itaati, cömertliği, Allah'ın kitabı Kuran'a olan ilgisi ve verdiği değer, yüz yıllardır tüm Müslümanlar için bir örnek olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Hz. Osman 34 yaşlarında, arkadaşı olan Hz. Ebubekir'in davetiyle hidayete eriyor.

Böylelikle Hz. Hatice, Ali, Zeyd ve Ebubekir'den sonra Müslüman olanların beşincisi oluyor. Onun Müslüman olması iman ehline büyük bir sevinç vermiş. Kendisinin Mekke'de büyük bir itibarı vardı. Büyük bir tüccar olan Affan bin Ebi'l As'ın oğluydu. Kendisi de babası gibi büyük bir tüccardı.

Annesi, Allah'ın Resulünün öz halası Beyza Bint'i Abdulmuttalib'in kızı Erva Bint'i Kureyz idi. Kendisi, İslam öncesi hayatında bile yalan söylememiş, içki içmemiş ve zina yapmamış tertemiz bir kişiliğe sahipti. Hz. Osman bir Kuran aşığıydı. Hidayetine vesile olduğu nice sahabeye de kendisi Kuran dersi vermiştir. Gece namazlarında doya, doya Kuran okurdu. Gecelerini ve gönlünü K. Kerim'le nurlandırırdı. Kendisi aynı zamanda bir Kuran hafızıydı.
Kalplerimiz temiz olsaydı, Allah'ın kelamına doyamazdık.
Allah'ın kelamını görmeden bir gün geçirmek bana sıkıntı verir.
Kuran okumak fazilet, ona göre yaşamak ise görevdir.
K. Kerim ile ilgili yukarıda ki güzel sözler de kendisine aittir. Gün gelecek, Halife Hz. Ebubekir'e, K. Kerim'i bir Mushaf haline getirme teklifi götürülecek. Kendi halifeliği döneminde de bu mushafların sayısını artırıp, İslam beldelerine ulaştırarak bu ümmet içerisinde en büyük Kuran hizmetini belki de kendisi yapacaktır. Ömrünün sonunda da Kuran aşığı Hz. Osman, Kuran üzerine kanını akıtıp, gerçek okumayı bize öğretecektir. Ebu Leheb, Allah Resulü'nün Rukkiyye ve Ümmü Gülsüm ismindeki kızlarını, oğulları Utbe ve Uteybe'ye isteyip onlara nikahlamış. Ebu Leheb eşi Ümmü Cemil ile akrabalık bağlarına rağmen, İslam davasından dolayı Hz. Muhammed (a.s)'a düşmanlığa başlıyorlar. Hatta bu düşmanlıklarını çok ileri seviyelere götürünce, kendileri hakkında Tebbet suresi nazil oluyor. Bunun üzerine öfkeden kuduran Ebu Leheb ve eşi, Allah'ın Resulü'nü üzmek ve halkın içerisinde küçük düşürmek için her iki kızlarını da oğullarından boşuyorlar.

Hz Osman, Allah'ın Resulünü bu meseleden dolayı üzgün görünce, Hz. Rukiye'yi gözlerimizin nurundan kendisi için istiyor. Bunun üzerine Allah'ın peygamberi kızını onunla evlendiriyor. Bu evlilik Hz. Osman için ailesini karşısına almak demekti. Çünkü Hz Osman Ebu Süfyan'ın öz yeğenidir. Ümmü Cemil de Ebu Süfyan'ın öz kız kardeşidir. Anlayacağınız bu evlilik basit görülmemeli.

Neticede, Ümmü Cemil Hz. Osman'ın oğullarından boşadığı Hz. Rukiye ile evliliğine kahrolmuştur. Mekkeli müşrikler Müslümanlara işkence etmeye başlayınca, Hz Osman'ın da öz amcası ve aynı zamanda Ümeyye oğullarının aşiret reisi Hakem Bin Ebul As Bin'i Ümeyye, Hz. Osman'ın yapmış olduğu evlilikten de kendilerinde ona karşı oluşan kinle kendisine işkence etmeye başlamışlar. Yemenli Hz. Yasir ve eşi Sümeyye şehid edilmiş, Müslümanlar artık büyük sıkıntılar yaşamaya başlamışlar. Peygamberimiz müşriklerin sıkıntılarından bunalan Müslümanlara, Habeşistan'a gitmek isteyenler gidebilir.

Çünkü, orada adil bir kral var. Onun ülkesinde kimseye zulüm edilmez, demiş. Hz. Osman'da İslam davasının Rehberine, eğer izin verirseniz eşimle birlikte hicret etmek istiyorum, demiş. Allah'ın Resulü, kendisine izin verince, nübüvvetin beşinci senesinde Hz. Rukiye ile İslam'ın ilk muhacirlerinden oldular. Yolda ailesinden ayrılmanın hüznü ve yolculuğun ağır şartlarından Hz. Rukiye, ilk çocuğunu daha karnındayken kaybetti. Habeşistan'da, Mekkelilerle ilgili çoğunun iman ettiğini duyduklarından, üç ay süren ayrılıktan sonra tekrar memleketlerine döndüler. Maalesef duydukları haberin asılsız olduğunu çabuk öğrenmiştiler. Hz. Osman, Mekke'de birçok insanında hidayetine vesile olmuş, kardeşlerinin dertleriyle dertlenir, Mekkeli Müslümanlardan bazı köleleri özgürlüğüne kavuşturmuş, değerli bir şahsiyetti.

Habeşistan'dan dönüşleri üzerinden bir sene geçtikten sonra, Hz. Osman Allah Resulü'nün izniyle tekrar eşiyle birlikte 101 sahabeyle Habeşistan' a hicret etmişler. Hz. Osman'ın orada Hz. Rukiye'den Abdullah isminde bir çocukları olmuştu. Bir daha Mekke'ye dönmediler. Ta ki Müslümanlar topluca Medine'ye hicret edip, oraya yerleşene kadar, Habeşistan da kaldılar. Allah Resulü'nün Medine'ye hicret ettiğini duyar duymaz, ailesini alıp, Medine'de onlarla buluşmuştur. Peygamber mescidinin kerpiçlerini taşıma şerefine de nail olmuştu. Buradan da Peygamberimiz ile ashabı arasındaki düzenli irtibatın izlerini görmekteyiz. Yani onlar teşkilatlıydılar. Haşa başıboş değillerdi. Allah'ın Resulü Medine'de Hz. Osman ile Hz. Hasan bin Sabit'in tüccar olan kardeşi, Evs Bin'i Sabit'i kardeş kılıyor.

Hz Osman Medine'de de Müslümanların ekonomik sorunlarına çözüm bulacak mali ekibin içerisinde yer almıştır. Bu hususta da büyük bir fedakarlık sergilemiştir. Peygamberimizin emriyle, Medine'de Müslümanlar için bir çarşının kurulmasına öncülük etmiştir. Yine Medine'de su sıkıntısı yaşayan Müslümanları, Peygamberin 'Cennet karşılığında' çağrısıyla bu sıkıntıdan Rume veya Ravme kuyusunu satın alarak kurtarmıştır. Rume kuyusunun satın alınma hadisesi, Hz. Osman'ın ticari dehası hakkında bilgi sahibi olmak için güzel bir örnek teşkil ettiğinden sizlerle paylaşmak istedim. Rume kuyusu bir Yahudi'ninmiş.

Hz. Osman satın almak için onunla pazarlık yapmış. Adam 50 bin dirhem demiş. Hz. Osman yarı hissesini, 12 bin dirheme satın almış. Böylelikle bir gün kuyuyu Yahudi, diğer gün de Hz. Osman işletecek. Ama Hz. Osman hakkını İslam Cemaatine vakfetmiş ve bütün Müslümanlar o gün sıraya girip, Rume kuyusundan ihtiyaçlarını ücretsiz karşılıyorlarmış. Hz. Osman kuyuyu kendisi satın alıp vakfetmesine rağmen, tüm Müslümanlar gibi sıraya girip, su ihtiyacını öyle karşılıyormuş. Hz. Osman'ın İslam cemaatine vakfettiği hiç bir şeyde asla gözü kalmamıştır. İşte zamanın Müslümanı, infak ahlakıyla ilgili buradan da kendisine güzel bir ders almalıdır. Müslümanların su günü bedava olunca, Yahudi zor duruma düşmüş. Müşterisi kalmamış. Müşterilerinin hepsi Müslümanların gününde sularını bedavaya karşılıyorlarmış. Yahudi Hz. Osman'a gelip, diğer hisseyi de almaz mısın, diye sormuş. Hz Osman neden olmasın, ne kadara verirsin, demiş. Yahudi tabi ki 12 bin dirheme demiş. Hz Osman olmaz demiş. 8 bin dirheme verirsen, alırım demiş. Başka çaresi olmayan Yahudi tüccar, kuyu hissesini mevcut değerinin çok altında hz. Osman'a satmıştır.

Hz. Osman'da böylelikle Rume kuyusunu Müslümanlara tamamıyla vakfetmiştir. Mescid-i Nebevi, zaman içerisinde Müslümanlara dar gelecektir. Allah'ın Resulü, 'Kim mescidin yanındaki arsayı alıp, mescide bağışlarsa bu hayrından dolayı Cennette kendisine fazlasıyla karşılık verilecektir' deyince, Hz. Osman, hemen mescidi genişletmek için bahse konu arsayı 20 veya 25 bin dirheme satın alarak Allah yolunda mescide bağışlamış. Böylelikle mescit daha da genişledi ve Müslümanlar bir daha Hz. Osman'ın sayesinde rahata kavuşmuş oldular. Müslümanlar Medine'ye hicret için Mekke'yi terk edince, Mekkeli Müşrikler birçok Müslümanın malına el koyup gasp etmiştiler.

Mekkeli müşriklerin Müslümanlara verdikleri zararın telafisi için, Ebu Süfyan başkanlığındaki ticaret kervanının, ganimet olarak alıkonulması maksadıyla, sahabeler Hz. Peygamberin komutanlığında bir sefere çıkmıştılar. Ama Hz. Osman'ın eşi, Hz. Rukiye kızamık veyahut sıtma hastalığına yakalandığı için Allah'ın Resulü Hz. Osman'ı eşinin refakatçisi olarak Medine'de bırakıyor. Ama ne yazık ki Hz. Rukiye genç yaşında vefat ediyor. Hz. Osman çok üzülüyor. Allah resulü ve ashabı, kervan ganimeti için çıktıkları seferden, Allah'ın takdir ve yardımıyla daha hayırlısı ve daha güzeli olan, Bedir zaferiyle evlerine dönüyorlar. Yalnız Müslümanlar Bedir zaferine sevinmişken, Peygamberimizin kızının vefatına da bir o kadar üzülmüşler.

Hz. Ömer, kadınların vefat etmiş olan Hz. Rukiye'ye ağlamasına öfkelenmiş. Peygamberimiz, dur ya Ömer 'Ölüye karşı duygular göz ve kalple ifade edilirse, bu Allah'tandır, merhamet eseridir. El ve dil ile (feryat figanla)yapılırsa bu şeytandandır' diyerek, bizlere de aslında cenaze adabından bir bölümünün dersini vermişlerdir. Allah'ın Resulü Bedir ganimetlerinden, Hz. Osman'a da pay vermiştir. Bundan dolayı şunu diyebiliriz ki, Hz. Osman Bedir aslanlarının fazilet ve hayrına da ulaşmıştır. Çünkü o Rehberinin emri gereği, hasta eşine bakarak kendisine verilen görevi yerine getirdiği için Bedir'e katılamamıştır.

Şu da unutulmamalıdır ki, Peygamberimiz, eşlerine en iyi şekilde davranmış ve onları İslami yönden yetiştirmiştir. Tüm ashabına ve ümmetine de 'Sizin en hayırlınız, eşlerine en iyi olanınızdır' demişlerdir. Gözde sahabeler de aynı şekilde eşlerine çok iyi davranmışlardır. Bu hayırlı hususta da ashabın öncülerinden olan Hz. Osman, eşine Allah'ın ve Peygamberin bir emaneti gözüyle bakıp, kendilerine çok değer vermiştir. Mutlu ve huzur dolu bir yuvaları olmuş. Bilinmelidir ki sağlıklı bir ruha sahip, güzel ahlaklı ve başarılı bireyler, genellikle mutlu bir aile yaşantısı olan yuvalarda yetişir. Peygamberimiz, Hz. Osman'ın ilk eşiyle güzel geçiminden dolayı, kızı Hz. Ümmü Gülsüm'ü de kendisiyle evlendirmiştir.

Hz. Ümmü Gülsüm, eşi Hz. Osman için 'Osman, eşlerin en hayırlısıdır' demiştir. Bu arada Hz. Osman'ın, Hz. Ümmü Gülsüm'den çocuğu da, olmamıştır. Hz. Osman aynı zamanda bir edep ve haya timsaliydi. Kendisi için Allah Resulü 'Osman ümmetimin en hayalısıdır' demişlerdir. Hz. Aişe annemiz anlatıyor, Bir gün Allah'ın Resulü rahatsız olarak, yatakta uzanıyordu.

Yanlarına Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer, ayrı ayrı gelip, bazı sorunlar için kendilerinden çözüm istediler. Gözlerin nuru, onların sorunlarına çözümler verdikten sonra onlar da ayrıldılar. Bu arada Allah'ın Resulü yatakta uzanmış haldeydi. Hz. Osman'da bazı sorunlar için çözüm vermesi için gözlerin nurunun yanına girmek için müsaade istedi. Allah Resulü kendisi için müsaade vermeden önce yatağında oturdu ve Hz. Osman'ı öyle içeri buyur etti.

Hz. Osman da getirdiği sorunlara çözüm alıp gitti. Ben de ey Allah'ın Resulü neden babam ve Hz. Ömer değil de Hz. Osman gelince halinizi değiştiniz, diye sordum. Gözlerin nuru bana, Osman çok hayalı olduğundan, yanıma gelip beni bu halde görseydi, hayasından bana bakamaz ve sorunlarını da dillendiremezdi. Ben de o yüzden yataktan kalkıp, oturdum, dedi. Allah resulü haya ile ilgili 'Haya ile İman bir aradadır. Biri giderse, öteki de durmaz' demişlerdir. Adeta, hadisin 'Haya ile İman bir aradadır' kısmı Hz. Osman için söylemiş gibi. Hadisin 'Biri giderse öteki de durmaz' yani 'Haya giderse İmanda gider' kısmındaki uyarısı da sanki bu çağda yaşayan biz Müslümanlar için söylenmiş.

Hz. Muhammed (a.s) Gatafan ve Zatur-rika gazvelerine çıkınca, Zun-nureyn-i Medine'de vali olarak görevlendirmiştir. Peygamberimiz böylelikle gözde ashabını büyük hedefleri için önceden yetiştirip hazırlamaktadır. Bu günün Müslümanlarının da büyük hedefleri olmakla birlikte, bu hedeflere varmak için de ciddi çalışmaları, hesapları ve hazırlıkları olmalıdır. Allah'ın Resulü Beytullah'ı hac etmek üzere 1400 sahabeyle Mekke'ye doğru yola çıkıyor. Hudeybiye denilen yere varınca, bir elçisini Mekke'lilere gönderip, buraya sadece Hac etme gayesiyle geldiklerini ve buna müsaade etmelerinin mesajını iletme kararı alıyor.

Peygamberimiz, Hz. Ömer'i bu iş için görevlendiriyor. Hz. Ömer, Ey Allah'ın Resulü, benim orada düşmanlarım çoktur. Eğer ben oraya gidersem, beni öldürmelerinden korkuyorum. Hem beni orada koruyacak fazla akrabam da kalmamış. Ama Osman'ı yollarsanız, hem onu orada sevip hatırını tutanlar da çoktur. Birde ailesi-akrabaları orada çok güçlüdür. Eğer onu yollarsanız, kanaatimce daha iyi olur. Ama yine de senin gitmen gerekiyor derseniz baş, göz üstüne ben giderim, demiş.

İşte Hz. Ömer'in bu tavrı dava erinin öneri sunma ahlakı ve adabı, birde itaat anlayışı için ne güzel bir örnek olmuştur değil mi? Bu olayın neticesinde Hz. Osman'a elçi olarak gitmesi için emir verilmiş. Hz. Osman verilen emri hemen yerine getirip, yola koyulmuş. Sahabeler kendi aralarında, oh be Osman şimdi yıllarca görmediği Kabe'yi gidip tavaf edecek, demişler. Ama Allah'ın Resulü, benim bildiğim Osman, ben orayı görmeden, o asla Kabe'yi görmez, demiş. Müşrikler ki ona, biz Muhammed ve arkadaşlarına tavaf için müsaade etmeyiz. Ama sen istersen git tavafını yap, demelerine rağmen, İslam davasını sahiplenenlere vefa, sadakat ve doğruluk örneği olan Hz. Osman, Allah Resulü tavaf yapmadan, ben nasıl yaparım, deyip, müşriklerin tekliflerini reddetmiştir. Bu günde her Müslüman kendisinden beklenen ve kendisine yakışanı yapmalıdır ve yapmak zorundadır.

Hz. Osman gecikip, kendisinden haber alınamayınca, gözlerin nuru 1400 sahabeden, kardeşleri Osman öldürülmüş ise ölünceye kadar müşriklerle savaşma üzerine Rıdvan ağacı altında biat almıştır. Hz. Resulullah (a.s) bir eli için işte bu da Osman'ın eli deyip, diğer eline alıp, onun adına da biat almışlardır. Bu da Hz. Osman için hiç şüphesiz en büyük övülmesi gerek durumlardan biridir. Bu gün herhalde İslam peygamberi ümmetinin bu sahipsizliğine çok üzülüyordur. Bu ümmetin peygamberin izinden gidip Müslümanlara ölümüne sahip çıkacak vefalı Rehberlere ihtiyacı var.

Müslümanlar Allah'ın yardımıyla Mekke'yi, Hayberi ve Medine civarındaki birçok yeri fethedip, İslam'ın güzelliğiyle tanıştıracaklar. Bu olaylar Bizans kralı Heraklius'un dikkatini çekecek ve Müslümanlara güya hadlerini bildirmek için bir ordu göndermek üzere hazırlığa başladığı bilgisi Müslümanların Rehberi Hz. Muhammed (a.s)'a gelecek. Allah'ın resulü'de Müslümanları toplayıp, güçlü bir orduyla onlara karşı durmanın kararını almış ve Müslümanlara durumun vahametini ve ciddiyetini izah ettikten sonra Usra-Zorluk ordusuna kim yardım edecek? Demiş.

Hz. Osman ayağa kalkıp 100 deve ve üzerindekini de teçhiz etmeyi karşılayacağını söylemiş. Sonra Hz. Peygamber 'Hel min mezid' yani artıran yok mu? demiş. Hz. Osman yine ayağı kalkıp, 100 deve daha ve üzerindekilerin teçhiziyle benden demiş. Hz. Peygamber yine 'Hel min mezid' deyince, yine Hz. Osman tekrar ayağı kalkıp, Ey Allah'ın Resulü, ben 100 deve daha ve yine üzerindekilerin teçhiziyle infak edeceğim, demiş.

Birde Hz. Osman tüm bu infakları yapmadan evvel, İslam cemaatinin ordusuna Tebuk seferi için 600 deve ve 40 at ayrıca 10000 (on bin) dinar da vermişti. Allah'ın Resulü İslam Cemaatine yaptığı bunca infaklardan dolayı Hz. Osman için 'Bundan sonra başka bir hayır yapması gerekmez' demiştir. Yine Hz. Ebubekir döneminde büyük bir kıtlık baş gösterecek. Medine halkı perişan olacaktır.

Tam da bu dönemde Hz. Osman'ın Şam'dan yüz develik buğday ve yiyecek kervanı Medine'ye gelecek. Medine'nin esnafı yanına gidecek ve ona ya Osman, biz sana %10 kar verelim, sen tüm malları bize ver, demişler. Hz. Osman kabul etmeyecek. Karı artıracaklar ama Hz. Osman onlara, sizden daha fazla kar veren biri var. Ben ona vereceğim, demiş. Tüccarlar, Medine'nin esnafı biziz. Bizden başka tüccar yok ki demişler. Hz. Osman, kervanımı Allah yolunda vereceğim. O bana, bire 700 verecek, demiş. Böylelikle tüm kervanı deve ve yükleriyle halifeye teslim etmiş. Hz. Ebubekir de Medine'nin Müslüman halkına dağıtılması için verilen infakları dağıtmış.

Hz. Osman Allah'ın Resulünden sonra Hz. Ebubekir'in ve Hz. Ömer'in en yakın yardımcıları olmuş. Hiç biranı onlardan ayrı geçmemiş. En önemli özelliği İslam davasına ve Rehberlerine olan bağlılığıydı.

Halifeliği süresince de gözde sahabelerin çoğu kendisine yardımcı olmuşlar. Halifeliği döneminde bile, mütevazilik ve şefkatten asla ayrılmamıştır. Onun döneminde İslami fetihlerle halifelik toprakları hemen, hemen bu günkü sınırlarına kadar ulaşmıştır. Hz. Osman'ın İslam'a ve Müslümanlara yaptığı hizmetler hiç şüphesiz anlattıklarımızla da sınırlı değildir. Hz. Osman hicretin 35 veya 36 senesinde Halifeliğinin 12. senesi Perşembe veya Cuma sabahı K. kerim okurken 82 yaşında şehid edilmiştir.
Müslümanları savaşarak yenemeyeceklerini anlayan İslam düşmanı Yahudiler, Müslümanlar arasına, İslam'ı tam özümsememiş ve cahiliye kalıntılardan kendilerini arındıramamışların hatalarından istifade ederek, fitne sokmaya muvaffak olmuşlar. Bugün de Ümmetin içerisindeki fitnelerin ana kaynağı bu sorundur.