Allah'ın adıyla
Bir ayette şöyle buyurulmuştur: «Ey insanlar! Allah'ın vadi muhakkak gerçektir, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı (şeytan) da Allah hakkında sizi kandırmasın!» (Fatır 5)

Bir hadiste ise şöyle buyurulmuştur: «Sevininiz ve sizi sevindirecek şeyler ümid ediniz. Allah'a yemin ederim ki, sizler için fakirlikten korkmuyorum. Fakat ben, sizden öncekilerin önüne serildiği gibi dünyanın sizin önünüze serilmesinden, onların dünya için yarıştıkları gibi sizin de yarışa girmenizden, dünyanın onları helak ettiği gibi sizi de helak etmesinden korkuyorum.» (Buhari, Müslim, Tirmizi, İbni Mace)

Bu dünya, insanlar için imtihan yeridir. Kısa ve geçicidir. İnsanın kalacağı asıl yer ise ahirettir. Orası daimidir. İnsanın dünyadaki hayatı, onun ahiretteki yeri ve konumunu belirler. Onun için dünya, ahirete nispetle araçtır. Amaç ise, Allah'ın (cc) rızasını kazanarak ahirette Cenneti hak etmektir.

Hal böyle olunca, Mü'min; amacı bırakıp araca sarılmaz, amacı araca feda etmez ve ahiretini dünyasına kurban etmez. Aksine, dünyası vasıtasıyla ahiretini kazanmaya çalışır. Dünyaya sevgi beslemez, dünya hayatına ve dünya malına asla hırslı olmaz. İhtiyacını karşılayacak kadar dünya malı elde etmeye çalışır. Dünyayı ahiretin bir tarlası hükmünde görür, dünyada ne ekerse ahirette onu biçeceğinin hesabını yaparak hareket eder ve dünyasını bu hesap üzerine şekillendirir.

Bir insanın dünya malı konusundaki temel ihtiyacı; barınacağı ev, besleneceği gıda, giyeceği elbise, bineceği araba ile eğitim, sağlık ve ulaşım gibi hususlardır. Bunları temin etmek için elbette ki çalışması ve başkalarına muhtaç olmadan yaşamını sürdürmesi gerekir ki dinimiz bunu zaten emretmektedir. Ancak ihtiyaçlarını rahatlıkla temin edecek kadar geliri ve dolayısıyla imkanı olduğu halde bununla yetinmeyip sürekli daha fazla kazanmaya, mevcut işini daha fazla büyütmeye ve ihtiyaç olmadığı halde gelirini katlamaya çalışmak, kişinin kalbine dünya sevgisini yerleştirir ve onu dünya malına karşı hırslı kılar ki bu da onu dünya malının esiri haline getirir ve dinine zarar verir.

Bu konuyla ilgili Ka'b bin Malik'in (ra) rivayet ettiği bir hadiste Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: «Kişinin mal ve şöhret hırsının dinine verdiği zarar, iki aç kurdun sürüye vereceği zarardan daha büyüktür.» (Tirmizi)
Aynı zamanda dünya sevgisine kapılan insan, dünyanın aldatıcılığına karşı kör ve sağır olur. Çünkü bu sevgi, onun gözünü ve kulağını perdeler. Bu da onu hakikatlere karşı duyarsız hale getirir. Bu dünya sevgisi onu öylesine meşgul eder ki artık dünyalık şeyler için harcadığı zamandan dolayı ahireti tamamen unutur hale gelir veya ahirete hazırlık yapma konusunda kulluk görevlerini yerine getirmez olur.

Bu, bir yandan ahiret hesabı açısından bir yük olmakla birlikte kişiyi hatalı davranışlara da sürekler. Çünkü insan mal ve imkan sahibi oldukça dünya lezzetlerine daha çok meyleder ve kendini kaptırır. Konuyla ilgili Hz. Enes'ten (ra) rivayet edilen bir hadiste Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: «Dünya sevgisi her çeşit hatalı davranışın başıdır» (Beyhaki, Ebu Davut)

O halde Mü'minler dünya sevgisi ve mal hırsı konusunda dikkatli olmalı, her an ölümün gelip kendisini dünyadan ayıracağının hesabını yapmalı ve ahiret için hazırlıklı olmaya çalışmalıdır.

Abdullah ibni Ömer (r.anhüma) şöyle bir hadiseyi anlatıyor: Hz. Peygamberin (sav) yanına geldim. O esnada Ensar'dan biri kişi; «Ey Allah'ın Rasulü! İnsanların en akıllısı ve üstünü kimdir» diye sordu. Hz. Peygamber (sav) şöyle dedi: «Ölümü en fazla ananlar ve ölüm için en fazla hazırlık yapanlardır. İşte onlar akıllıların ta kendisidirler. Onlar dünyanın üstünlüğünü ve ahiretin nimetlerini elde etmişlerdir» (Beyhaki)
Allah'a emanet olun.