Geçenlerde Yargıtay birinci başkanı İsmail Rüştü Cirit, Türkiye'de yargıya güvenin yüzde 30'lara düştüğünü itiraf etmişlerdir. Tabi ki bu tablo çok vahim bir durumdur. Herhalde bu tablonun olumsuz neticeleri de olacaktır. Nitekim oluyor da.

Ne yazık ki bugün memleketin her yerinde, belki her gün onlarca adli olay meydana gelmektedir. Bu olaylar genellikle iki taraf arasında vuku bulmaktadır. Olayların çoğu da devlete veyahut ülkede yaşayan insanlara ve vatandaşların inancına yönelik herhangi bir saldırı değildir. Yaşanan hadiselerin tabi ki farklı farklı nedenleri vardır. Yukarıda da belirttiğim gibi, bu nedenlerin en başında vatandaşların yargıya olan güvenlerinin yeteri seviyede olmayışındandır.

Dolayısıyla vatandaşın böylesi bir durumda kendi anlaşmazlıklarını kendi yöntemleriyle çözüme kavuşturma girişimlerini de çok garipsememek lazım.

Bu yaşanan hadiseler halk için bir sıkıntı oluştururken, maalesef ülke yargısı da mevcut yapısıyla vatandaşın sorunlarına çözüm bulamayıp, mevcut problemleri daha da kangrenleştirmektedir.

Genellikle alacak-verecek yüzünden veyahut başka meseleler yüzünden bazen kardeşler bile birbirini yaralayacak olaylar çıkarmaktadırlar. Neticede olay yargıya intikal ettikten sonra, her iki taraf da haklı-haksız mağdur olmaktadırlar.

Nasıl mı diyeceksiniz? Bir kere uzlaşı kültürünün hakim olduğu bir ülkede yaşamaktayız. İnsanlar bu tür kavgalar ile neticelenen olaylar sonrasında genellikle pişman olup barışmaktadırlar. Hatalardan pişmanlık ve dönüş de aslında erdemli bir duygu ve davranıştır. Taraflar aile büyüklerinin veyahut kanaat önderlerinin araya girmesiyle kendi aralarında bir anlaşmaya varıp barışıyorlar. Karşılıklı rıza ile de birbirilerinden davacı olmaktan vazgeçiyorlar. Ama maalesef ülke yargısında anlattığım bu olumlu davranışların herhangi bir karşılığı olmadığından, saldırgan kabul edilen taraflar bazen anlamsız, ağır cezalara da çarptırılmaktadır.

İşte bu durum, barışan tarafları daha çok kahretmektedir. 'Biz kavga ettik, hata da işledik, zararımız da kendimize, başka kimseye de zarar vermedik. Şimdi biz hatamızın farkına varıp, pişman olduk. Bir birlerine zarar verenler barışıp anlaşmışsalar, devlet dahil kimseye söz düşmemesi lazım.' demektedirler.

Bu hususta mağduriyet yaşayan binlerce vatandaş bulunuyor cezaevlerinde. Bence hükümet yetkilileri bir an önce birçok mağduriyetlere sebep olan yargıdaki bu olumsuzluğu, halkımızın kendi aralarındaki sulh ve anlaşma kültürünü de göz önünde bulundurarak bir çözüme kavuşturmalıdır.

Kanaatimce yargı, yaşanan bu tür olaylarda sulh yolunu açık bırakıp, saldırgan durumunda olanın, karşı tarafı memnun edinceye kadar cezaevinde kontrol altında tutması yeterli olacaktır.

Sulh daha hayırlıdır, diyen bir dinin mensupları olarak bizler de başkalarıyla yaşadığımız sorunlarda öfkemizi kontrol edip, daima sulh yolunu tercih edenler olmalıyız. Unutmayalım ki atalarımız 'öfke gelir göz kararır, öfke gider yüz kararır.' demişlerdir.