Bismillah!

Bugün toplum olarak resmen bir güven bunalımını yaşamaktayız. Kimse yarına, elinde güç bulunduranların, başlarına boş bir iddiayla bir şeyler getirmeyeceğinden emin değil. Bırakın sıradan kimseleri, ellerinde güç ve iktidarı bulunduranlar bile bu güven bunalımını yaşamaktadırlar. Onlar bile kendilerini güvende hissetmemektedirler.

Peki bu hale nasıl geldik?

Bu halimizin nedeni nedir?

Bu kötü halden nasıl kurtuluruz?

Aklıma gelen bu gibi sorulara kısaca cevaplar vereceğim inşallah.

Devlet gücünün içerisinde bulunan Ergenekon ve Fetö gibi yapılar; devlet yapısının dışında da toplumun huzurunu bozan, kaos ortamı oluşturan bazı örgütlerin masum halka yönelik kanlı eylemleri, güven bunalımının zeminini oluşturan en önemli nedenlerdir. Bir de bu nedenleri tamamlayan diğer bir faktör de ellerinde güç ve iktidarı bulunduranların halka adil davranmayıp, kurunun yanında yaşı yakmaları vardır. 28 Şubat sürecinde haksız bir şekilde tutuklanıp halen İslami davadan içeride olanların bırakılmaması vardır. Hukukun üstünlüğünün değil, üstünlerin hukukunun gözetilmesi vardır. Oysa Adalet hiçbir şeye feda edilmemeliydi. Herkese eşit uygulanmalıydı.

Anlayacağınız yaşadığımız güven bunalımı ve diğer tüm haksızlık ve huzursuzlukların temel nedeni, adaletin yeteri kadar işletilememesidir. Yasaların İnsanlara eşit bir şekilde değil de kişilerin siyasi ve ekonomik güçlerine göre aleyhlerinde veya lehlerinde işletilmesidir. Kaldı ki adaletin, bu halkın 1. Dünya savaşında kendilerine karşı savaştığı Avrupa ülkelerinin yasalarıyla sağlanacağını da beklemek safdillik olur.

Bahsettiğimiz adaletsizlik bir insanlık sorunu haline gelmiş durumdadır. Maalesef bugün Dünya düzeni adaletten ve eşitlikten yana işlemiyor. Güçten ve güçlüden yana işliyor. Ellerinde güç olanların hemen hepsi zulme bulaşmış durumdadır. Hakkı gasp edilmiş zayıf insanlar da dünyanın her yerinde kendilerini koruyacak, haklarını savunacak bir sığınak arıyorlar.

Haksızlığa uğradığını düşünenler, öncelikle cesur olmalı. Haksızlığa razı olmamalı. Bu hususta Hz. Ali 'Haklı olan korkmasın, yoksa hakkıyla birlikte şerefini de yitirir.' Yine Hz. Ali başka bir sözlerinde 'Haklıysan korkma, çünkü Allah(cc) sana yardım edecektir.' buyurmuşlardır.

Aynı şekilde hak ve adalet talebinde bulunanlar güçlü olmalılar. Yoksa ya kendi haline veya haksızlığa ve zulme uğrayanların hallerine ağlamaktan başka elinden bir şey gelmeyecektir. Burada güçlü olmanın yolunun, birlik olmaktan geçtiğini unutmamak lazım.

Memleketlerimizde gerçek hak ve adalet tesisi için hep birlikte iktidarlardan, inancımıza ve örfümüze uygun, yerli yasalarla idare edilen bir sistem talep etmeliyiz.

Hak ve Adaletin hakimiyeti için en önemli ve en öncelikli husus ise kendimize ve çevremize karşı adil olmamızdır. Kendimize karşı adil olmaktan kastım, Rabbimizin bizim için belirlediği helal ve haram sınırlarını gözetmektir.

Çevremize karşı adil olmaktan kastım ise Anne ve babalarımızın, kız olsun erkek olsun, kardeşlerimizin, varsa eşlerimiz, akraba ve komşularımızın haklarına riayet etmemiz lazım. İşimiz veya varsa işçilerimize karşı adil olmamız gerek. Kısacası adaleti hakim kılabileceğimiz hayatımızın her alanına hakim kılmışsak, artık başkalarından da adil davranmalarını, özellikle ellerinde güç bulunduran idarecilerden adil olmalarını beklememiz daha yerinde olacaktır. Çünkü, 'Nasılsanız öyle idare edilirsiniz' hadisi, artık tezahür edecektir.