Peygamberlerin en önemli vazifesi Allah(c.c)'ın dinine insanları davet etmek ve davet yaptıkları davalarını muhataplarına beyan etmektir. Her peygamber kendi zaman ve şartlarına uygun bir davet metodu belirlemiştir.

Birçok kaynaktan resullerin ve nebilerin yaptıkları davetin sadece sözlü tebliğden ibaret olduğu gibi yanlış bir algılama vardır. Oysa davet hayatın her alanını kapsamaktadır. Bunu tüm peygamberlerde görmesek de son elçi Muhammed aleyhisselamın hayatında görmemiz mümkündür. Allah(c.c)'ın dini olan İslam; dille tebliğ edilir, yaşayış ile desteklenir ve anlam bulur. Amelsiz bir davetin hakikati olamayacağından hareketle davetçi mutlak anlamda pratik hayatıyla davasını ispat etmelidir.

Bir davanın hakkaniyeti günlük hayatta en çok sosyal ilişkilerde, özellikle de alım-satım dediğimiz ticari münasebetlerde kendini gösterir. Ticaret, toplumun nabzını ölçen, adaletin ve hakkaniyetin en fazla değer bulduğu alanlardan biridir.

İnsanların en fazla üzerinde hassasiyetle durdukları maddi değer, 'dünya malı' dediğimiz etkendir. Birçok insan dini, dili, rengi, sınıfı ve mevkisine bakılmaksızın ticari ahlakı nedeniyle değerlendirilir ve karşısındakiler tarafından methedilir veya eleştirilir.

Ticaret ahlakı sadece insanlar tarafından değerlendirilmeye tabi tutulmakla kalmaz İlahi vahiy ve nebevi eğitim yoluyla da insanlara ikazlarda bulunulur. Rabbil alemin, 'Ey îman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hali müstesna, mallarınızı batıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin! Ve kendinizi öldürmeyin! Allah size karşı pek merhametlidir.' (Nisa. 4/29) buyurur. Resul-i Ekrem (s.a.v) ise 'Doğru sözlü ve güvenilir tacir ahrette peygamberler, sıddıklar ve şehidlerle beraberdir'(Tirmizi Buyu :4) buyurarak ticarette nasıl olması gerektiği konusunda bilgi verilir.

Ticaretle iştigal eden tacir-esnaf doğru veya hatalı davranışlarıyla toplumun yapısında önemli değişiklere neden olabilir. Özellikle davetçi bir kimliğe sahip olan ticaret erbabı alım-satım esnası ve sonrasında yapacağı davranışlar ile insanları İslama yakınlaştırabileceği gibi olumsuz davranışlarıyla da insanları Allah'ın dininden uzaklaştırabilirler.

Resul-i Ekrem (s.a.v) döneminde ticari alanda yapılan nebevi eğitim ile Müslümanlar bu alanda kendilerini yetiştirmişler ve ticari hayatlarında göstermiş oldukları ahlaki tutumları ile birçok Müslüman olmayan kişinin İslam ile buluşmasını sağlamışlardır.

Bugün dünyanın en büyük müslüman nüfusuna sahip olan Endonezya ve Malezya gibi Uzakdoğu ülkeleri bu bölgelere ticaret amacıyla yapılan seyahatler esnasında Müslüman tacirlerin sergilemiş oldukları ahlaki tavırdan dolayı İslam ile şereflenmişlerdir. Bu durum İslami tebliğde ticaret ahlakının ne denli önemli olduğunu gözler önüne sermektedir.

Müslüman tacirler, gittikleri bölgelerde insanların ellerindeki mallardan ziyade onların kalpleriyle ilgilenmişlerdir. Bir zamanlar Hristiyan misyonerler Afrika'da insanların ellerine İncil'i tutuşturarak onların tüm maddi zenginliklerine hatta bedenlerine bile sahip olmuşlardı.

Günümüz müslümanları da geçmişlerinden ibret almalı Kur'an ve sünnetin doğrultusunda hareket ederek toplumu ıslah yoluna gitmelidirler. Toplumun kurtuluşu aile eğitimden geçerek sokakla buluşur ve çarşılarda kendini bulur.

Ticari hayatta nasıl davranılması gerektiğini bilmeli, İslam dışı uygulamalara kulak asmamalıdır. Özellikle günümüzde satılan malların kalitesi abartılı reklamlarla suni olarak arttırılıyor veya en iyi mallar vitrinlerde sergilenerek insanlar cezp ediliyor.

Malın alımında ise birçok defa aynı kalite satın alınamıyor. Ayıplı mallar insanlara fark ettirilmeden verilmeye çalışılıyor. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buğday satan bir adama rastladı. Satıcıya:
'Nasıl satıyorsun?' diye sordu.
Adam da kendince anlattı. O esnada Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme:
'Elini onun (buğdayın) içine daldır!' diye vahy (işaret) edildi.

Allah Rasûlü de elini daldırdı ve buğdayın ıslak olduğunu gördü.
Bunun üzerine,
'İnsanların görmesi için ıslak olanı üst tarafına koysaydın ya! Aldatan bizden değildir.' (Müslim, İman, 164) buyurdu.
Resul-i Ekrem (s.a.v) dönemindeki bu olay ile günümüz tacirlerinin hileleri birebir örtüşüyor.

Kısmi bir maddi kayıp endişesiyle ayıplı-defolu malı satmayı bırakın İslami açıdan insani açıdan da bir zaafiyettir, hastalıktır. Bu tür davranışlardan şiddetle kaçınılmalıdır.

Ticaret alanındaki en büyük sıkıntılardan biri de ribadır. Riba yani Türkçe faiz; kelimenin tam anlamıyla bir emek hırsızlığıdır. Toplumdaki ekonomik ve sosyal istikrarın altına konulmuş bomba gibidir.

Geçmişte olduğu gibi günümüz emek ve alınteri haydutlarının vazgeçilmez bir uygulaması olan faiz; helal olan ticaretin harama, gasp ve tefeciliğe dönüştürülmüş halidir. Topluma farklı isim ve uygulamalar, şeytani propaganda ile insanların doymaz mal sevdasına hitap ederek onların iştahını kabartıyor. Riba ile muhatap olanların aslında Allah ve Resulüne savaş açtıklarını bir bilseler! O kadar masum ve faydalı bir uygulama olarak gösteriliyor ki tehlikeyi fark etmek gerçekten çok zor.

Bilinç sahibi her kişi çevresini bu konuda aydınlatmalıdır.
Ticaretin canlanması, bereketlenip sosyal hayatın dinamiklerini hayata geçirebilmesi için faiz belasından uzaklaşılmalı ve alın terinin hakkı korunmalıdır.

Ticaretin etik kurallarına riayet edilmeli, cüz-i menfaatler için dünya ve ahiret saadeti heba edilmemelidir.
Unutmayalım ki İslam sadece tebliğden ibaret değil, en güzel tebliğ yaşanılan İslami hayattır. İslam'ı hayatımızda yaşadığımız müddetçe başka diyarlara bir tohum misali kök salacağız İnşaAllah.