İnsanlık tarihi boyunca toplumları etkileyen önemli bir kavramdır liyakat ve ehliyet. Liyakat bir işi yapabilecek ehliyete sahip olmak, gerekli bilgi, beceri ve donanıma sahip olmaktır.

Sıradan diyebileceğimiz bazı işlerde bilgi ve beceri yeterli olabilir. Örneğin bir duvarın yapımı için bilgi ve beceri sahibi bir duvar ustası yeterli olur. İşin ehemmiyeti, yapıl6acak işin boyutuna göre artar ve birçok görevde sadece bilgi ve beceri yeterli olmaz.

Liyakat sahibi olan kişilerde işin uzmanlığının yanında ahlaki yapı, erdemlilik, muhakeme gücü, adalet, tarafsızlık gibi birçok İslami ve insani değerler ön plana çıkar.

İçtimai hayatta sıklıkla endişe ettiğimiz, son derece rahatsız olduğumuz, birçok iş ve görevde ehliyet sahibi olmayan kişiler toplumu olumsuz yönde etkilemekte olup öncelikle toplumun en alt tabakasından başlayarak yukarılara doğru devlet yönetimine kadar uzanabilmesidir.

Bu durum da bize şunu göstermektedir ki liyakat sahibi kişilerin toplumun en alt tabakasından başlayarak görevlendirilmesiyle toplumun da düzeltilebileceği anlaşılmaktadır. Bu işin en kolay yolu ise henüz insanların ilk yaşlarından itibaren sağlam bir eğitimden geçirilmesiyle olabilir.

Toplumdaki lider kişilerin ehliyet sahibi olmaları her ne kadar iyi olsa da kokuşmuş bir yapıyı bir kişinin düzeltebilmesi oldukça zor bir durumdur.
İnsanlık tarihi boyunca birçok bilge, alim ve filozof işin ehline verilmesini dile getirmiştir. Yapılacak işin ehline verilmesi İslam'ın en önemli kaidelerinden biri olmuştur. Bu konuda Alemlerin Rabbi olan Allah-u Teala bizlere şöyle ferman buyuruyor: 'Allah size, emanet ve yetkileri o konuda güvenilir ve yetenekli olan ehline vermenizi ve insanlar arasında hüküm verdiğiniz zaman, kim olursa olsun adaletle hükmetmenizi emrediyor.

Bakın, Allah size ne güzel öğüt veriyor! Hiç kuşkusuz Allah her şeyi işitendir, bilendir.' (Nisa:4/58)
Ayetten anlaşılacağı gibi liyakat sahibi kimselerin bilgi ve becerisinin yanında güvenilir olması, adaletli ve muhakeme gücünün yüksek olması öne çıkmaktadır. Mü'min kelimesinin anlam bakımından iman eden, yani emanete sahip olan manası da buradan gelmektedir. Çünkü Allah-u Teala bir ayeti kerimesinde 'Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar. Onu insan yüklendi.

Şüphesiz o çok zalimdir, çok cahildir.' (33/AHZÂB-72) buyurarak insanın bu emaneti yüklendiğini ifade etmektedir. Öyleyse mü'min öncelikle Rabbinin vermiş olduğu emanete sahip çıkmalıdır ve bunun için de işi ehline vermek için azami gayret göstermelidir.

Geçmiş dönemlerde Yusuf aleyhisselamın Mısır'ın idaresi için talepte bulunurken bu işi en iyi şekilde yapacağını ve bu işin ehli olduğunu zira kendisinin güvenilir biri olduğunu dile getirerek emaneti nasıl koruyacağını söylemiştir. Buradan anlaşılıyor ki ehliyet sahibi kimseler mütevazilik gereği yapabileceği işlerden uzak durmamalı, cesaretle işi talep etmesini bilmelidir.

Liyakat ve ehliyet sahibi kişilerin tespiti ve bunların kullanılmasında ayrı bir ustalık ,ayrı bir liyakat gerektiriyor. Hikmet ve bilgi sahibi olmayan bir liderin veya toplum önderinin yapacağı görevlendirmelerdeki isabetsiz veya taraflı görevlendirmenin toplum ve devletleri ne derce olumsuz etkileyeceği aşikardır. Böyle bir durumu dünya tarihi oldukça fazla görmüş ve insanlık bundan dolayı çok acı çekmiş, halen de aynı acıları çekmeye devam ediyor.

İslam hilafeti ardından ehliyet sahibi olmayan Yezid'in başa gelmesiyle İslam toplumu çok acı olaylar yaşamıştır. Aynı şekilde Osmanlı'nın son dönemlerindeki ehil sahibi olmayan yönetici ve onların idaresindeki liyakatsiz kişilerin yapmış oldukları, tarih sayfalarında anlatılmaktadır.

Yine Cumhuriyet döneminde aynı şekilde yapılan hatalar ve son yıllarda FETÖ çetelerinin taraflı kadrolaşmasıyla meydana gelen feci durum devam ediyor.Selam ve dua ile kalınız.