HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, Ermenistan işgaline uğrayan Karabağ'da meydana gelen ve gelecek savaşın sadece Kafkasya ile sınırlı kalmayacağı uyarısında bulunarak, diplomatik yolların sonuna kadar kullanılması çağrısı yaptı.

HÜDA PAR Genel Başkanı Sağlam, dış gündemdeki; Yemen'de insani dram, siyonistlerle "normalleşme" anlaşmaları, HAMAS ve El Fetih'in ittifak görüşmeleri ile Ermenistan işgaline uğrayan Karabağ Bölgesi'nde Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki çatışmaları değerlendirdi.

Yemen'deki insani krize dikkat çeken HÜDA PAR Genel Başkanı Sağlam, insani krizin derinleşmesini engellemek için kalıcı ateşkesin ivedilikle sağlanması gerektiğini belirtti.

Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin siyonistlerle imzaladığı 'İlişkilerin Normalleştirilmesi' anlaşmasına karşı İslam ülkelerinin caydırıcı müeyyideler uygulaması çağrısı yapan Sağlam, ihanet sürecine karşı Filistin'in yanında duruş sergileyen Katar, Cezayir, Fas ve Tunus'un tavrı tüm İslam ülkeleri için örnek teşkil etmesi gerektiğini söyledi.

HAMAS ve Fetih heyetleri arasında İstanbul'da düzenlenen ittifak görüşmelerini değerlendiren Sağlam, siyonist işgale karşı birlikte hareket edilmesi iradesinin ortaya çıkmasının geleceğe yönelik umutları artırdığına vurgu yaptı.

Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki çatışmaların bölgesel savaş tehlikesi taşıdığına dikkat çeken Sağlam, Karabağ Bölgesi'nin küresel güçlerin hesaplaşma sahasına dönüştürmelerine engel olunması çağrısında bulundu.

Yemen'deki iç savaşa müdahil olan ülkelerin kalıcı ateşkes ve barış için çaba harcamaları gerektiğini ifade eden Sağlam, "BM, Yemen'deki 15 yardım programına finansman yetersizliği nedeniyle son verdi. İnsani yardım programları için talep edilen 3,2 milyar dolardan yalnızca 1 milyar doları sağlandığı için ülkede 30 yardım programı daha kapanma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Dünyanın en fakir ülkeleri arasında yer alan Yemen'de, iç savaş ile birlikte 22 milyondan fazla kişi yardıma ve korunmaya muhtaç duruma düşmüştür. Yemen'de insani krizin derinleşmesini engellemek için kalıcı ateşkesin ivedilikle sağlanması gerekmektedir. Gerekli olan fon desteği ise uluslararası seferberlikle sağlanarak, ülkenin tüm kesimlerine gıda ve sağlık hizmetleri ulaştırılmalıdır. İnsani krizin kalıcı olarak sona ermesi için çatışmaların süresiz olarak sonlandırılması, iç savaşa müdahil olan ülkelerin de kalıcı ateşkes ve barış için çaba harcamaları gerekir. Aksi takdirde salgın hastalık ve kıtlık yüz binlerce insanın yaşamını yitirmesine sebebiyet verecektir." dedi.

Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin siyonistlerle imzaladığı 'İlişkilerin Normalleştirilmesi' anlaşmasına karşı İslam ülkelerine çağrıda bulunan Sağlam, ihanet sürecine karşı Filistin'in yanında duruş sergileyen Katar, Cezayir, Fas ve Tunus'un tavrı tüm İslam ülkeleri için örnek teşkil etmesi gerektiğini söyledi.

"İslam ülkeleri; Suudi krallığı ve normalleşme anlaşması imzalayan ülkeler ile diplomatik ilişkileri derhal dondurmalıdır."

Suud Rejimi bölgesel sorunlarda kutuplaştırıcı bir politika izleyerek siyonist rejim lehine başlatılan normalleşme sürecinin garantörü konumunda olduğuna vurgu yapan Sağlam, "15 Eylül'de Bahreyn ve BAE ile 'İlişkilerin Normalleştirilmesi' anlaşması imzalayan Siyonist rejim, beş ülke ile daha ilişkileri normalleştirmeyi hedefliyor. ABD arabuluculuğunda başlatılan normalleşme görüşmelerinin bölgedeki öncülüğünü Suudi Krallığı yürütmektedir. Bölgesel sorunlarda kutuplaştırıcı bir politika izleyen Krallık bugün, Siyonist rejim lehine başlatılan normalleşme sürecinin garantörü konumundadır. Filistin davasını ve Kudüs'ü işgal rejimine peşkeş çeken, bölgesel kuruluşlarda Siyonist rejim aleyhine karar alınmasını engelleyen Suudi Krallığı ihanet çemberini daha da genişletmek istemektedir. İslam ülkeleri bu ihanet projesine karşı caydırıcı müeyyideler uygulamalı, Suudi krallığı ve normalleşme anlaşması imzalayan ülkeler ile diplomatik ilişkiler derhal dondurulmalıdır. İçerisinde bulunduğumuz ihanet sürecine karşı Filistin'in yanında duruş sergileyen Katar, Cezayir, Fas ve Tunus'un tavrı tüm İslam ülkeleri için örnek teşkil etmelidir. Filistin davasına sahip çıkan İslam ülkeleri direnişe umut olmakta ve işgalin önüne geçmektedir." ifadelerini kullandı.

HAMAS ve Fetih Hareketinin İstanbul'daki ittifak görüşmelerini de değerlendiren Sağlam, birlikteliğin devamlılığının sağlaması gerektiğine vurgu yaptı.

"Siyonist işgale karşı birlikte hareket edilmesi iradesinin ortaya çıkması, geleceğe yönelik umutları artırmaktadır"

Başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulması için HAMAS ve Fetih Hareketinin ellerindeki bütün imkânları seferber etmesi gerektiğinin altını çizen Sağlam, sözlerine şöyle devam etti:

"Siyonist rejim ve onu destekleyen ABD, 'Normalleşme' adı altında İslam ülkelerini Siyonist rejimle ilişki kurma ve işgali tanımaya zorlamaktadır. Bu şeytani plana karşı HAMAS ve El Fetih başta olmak üzere bütün Filistinli gruplar bir araya gelmeli, Siyonist düşmana karşı birlikte direnmelidirler. Bu birliktelik, şeytani planın akim bırakılması açısından bir zarurettir. Bu anlamda HAMAS ve FKÖ'nün özgür iradeleriyle İstanbul'da bir araya gelmeleri son derece önemlidir. Yıllardır alınamayan mesafenin birkaç görüşmede alınması, Siyonist işgale karşı birlikte hareket edilmesi iradesinin ortaya çıkması, geleceğe yönelik umutları artırmaktadır. Siyonist işgale karşı olan Kudüs dostu bütün devlet ve kuruluşlar, güçlü bir şekilde Filistin halkının birlikteliğinin arkasında durmalıdır. Bu birlikteliğin devamlılığını sağlamalı, başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulması için ellerindeki bütün imkânları seferber etmelidir."

Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki çatışmaların olası bir savaşa dönmesi ile meydana gelebilecek tehlikelere dikkat çeken Sağlam, Karabağ'da meydana gelen/gelecek savaşın sadece Kafkasya ile sınırlı kalmayacağı uyarısında bulunarak, diplomatik yolların sonuna kadar kullanılması çağrısı yaptı.

"Azerbaycan toprağı olan Karabağ, fiilen Ermenistan işgaline maruz kaldı."

Sağlam, "Emperyalist güçlerin İslam coğrafyasına miras bıraktığı ve çözüm bekleyen sorunlardan bir tanesi de Güney Kafkasya'daki Karabağ sorunudur. Bir İslam toprağı olan ve uluslararası hukuka göre Azerbaycan toprağı olan Karabağ, 1992 yılında fiilen Ermenistan işgaline maruz kaldı. Fiili savaş her ne kadar 1994'te bitti ise de Azerbaycan'ın yüzde 20'sini oluşturan Karabağ ve çevresindeki yedi bölge Ermenistan'ın işgalinde kalmaya devam etti. Her iki taraftan otuz bin insan öldü. Burada demografik yapı zorla değiştirilmeye çalışıldı. Hocalı da yüzlerce sivil Ermenilerce soykırıma uğratıldı. Uluslararası kaynaklara göre 600 bin, Azeri kaynaklarına göre ise bir milyon Azeri, mülteci durumuna düştü. Bu mülteciler hala topraklarına geri dönmeyi bekliyorlar. Soruna kalıcı çözüm bulma adına farklı tarihlerde yapılan girişim ve müzakereler, 2009 yılında iki tarafın da kabul edebileceği bir noktaya getirildi. Ancak Madrid Prensipleri adını alan bu taslak hiçbir zaman hayata geçirilemedi. Ermenistan'ın işgal ettiği topraklardan çekilmemesi ve bir milyon Müslümanın mülteci olarak dışarıda kalmaya devam etmesi kabul edilebilir bir şey değildir. Bu nedenle bölgeden gerginlik ve çatışmalar hiç eksilmedi. İki taraftan onlarca kişinin hayatını kaybettiği, yüzden fazlasının da yaralandığı son çatışmalar bir kez daha gösterdi ki soruna acilen bir çözüm bulunmalıdır. Her ne olursa olsun fiili işgal mutlaka bitmeli, yerlerinden çıkarılan bir milyon Azeri'nin topraklarına geri dönmesi sağlanmalıdır. Ancak savaşın bir çözüm olmadığı defaten tecrübe edilmiştir. Karabağ'da patlak verecek bir savaşın sadece Kafkasya ile sınırlı kalmayarak ilgili bütün ülkeleri de içine katacak bölgesel bir savaşa dönüşebilme potansiyeli gözden uzak tutulmamalıdır. Küresel güçlerin bölgeyi hesaplaşma sahasına dönüştürmelerine engel olunmalı ve diplomatik yollar sonuna kadar kullanılmalıdır." şeklinde konuştu. (İLKHA)