TBMM’ye sunulan Yeni Ceza İnfaz Kanun düzenlemesini değerlendiren hukukçular, genç evlilik mağdurları, 28 Şubat mağdurları, yaşlı ve hasta mahkûmların kapsam dışı bırakılmasının bir eksiklik olduğunu belirtiler.

Yaklaşık 90 bin kişinin yararlanması beklenilen, terör suçları, uyuşturucu madde, cinsel suçlar, kasten öldürme suçlarının kapsam dışında olduğu düzenlemeyi İLKHA’ya değerlendiren hukukçular, söz konusu düzenlemede ayrım yapılmasının, kanun önünde eşitlik ilkesinde aykırılık oluşturacağını söylediler.

“Genç evlilik mağdurları suç olarak dahi telaki edilmeyecek eylemlerdi”

Genç evlilik mağdurlarının Yeni Ceza İnfaz Kanun’da yer almamalarından duyduğu üzüntüyü belierten Avukat Cengiz Ocakçı, “Nereden baksanız 30 yılı geçmiş bir avukatlık hayatım var. Genç evlilik mağdurları suç olarak dahi telaki edilmeyecek eylemlerdir. Dolayısıyla ben genç evlilik mağdurlarının cezaevlerinde haksız yere yattıklarını düşünüyorum. Ben 1976 yılı Ankara Hukuk Fakültesi girişliyim. Bizim o dönemde okumuş olduğumuz medeni hukukta evlenme yaşı ki Atatürk döneminden kalmadır. Erkekler için 17 kadınlar için 15’ti. Daha sonra bu olağanüstü hallerde birer yaş aşağıya inerek erkelerde 15, kadınlarda 14 olur. Mahkeme, hakim kararıyla 12’ye kadar düşerdi.” dedi.

“Genç evlilik mağdurları salıverip, kanunu yeniden düzenlemelidirler”

Daha önce kimsenin tutuklanmadığını hatırlatan Emekli Hakim Avukat Nusret Çiçek, ceza kanunun şimdiki düzenlemesinde sistemin feministlerin baskısıyla kaldırıldığını vurgulayarak şunları söyledi:

“7665 sayılı ceza kanunu İtalya’dan alınmaydı. Yani bu devrim kanunlarının birisi İtalya’dan alınmaydı. Biz bunu çok temkin ediyorduk. Ama oradaki düzenleme bugünkünden daha sağlıklıydı. Topluma dönüktü, barışçıydı ve aileyi korumaya yönelikti. Yaşı tutmayan bir kızla evlilik durumunda ağır cezalı suç oluyordu. Beraber anlaşıp kaçırdıkların da alıkoyma oluyordu. Biz kanuna göre şöyle yargılıyorduk. Evlenme kaydınızı getirin dava sonuçlanmıyordu. Bunlar mahkemeye geldiklerinde kimse tutuklanmıyordu ve herkes evine dönüyordu ama Adalet Bakanlığının daha sonra ceza kanununda şimdiki düzenlemede bu sistemi feministlerin baskısı sonucu kaldırdılar.”

Erkeğin veya kadının cezaevinde kalmasının hiçbir faydasının olmayacağını vurgulayan Çiçek, “Mağduriyetler oluşturuyor ki zaten oluşturdu. Bu kanunla aileyi korumuyoruz bilakis aileye darba vurulmuş oluyor. İsterdik ki bu yeni düzenlemede en azından eski hale dönsün. Bunlar evleniyorlarsa ceza verilmesin. Davaları olduğu yerde kalsın. Erkeğe, ‘Davayı olduğu yerde bırakıyoruz ama haksız yere bir boşanmaya gidersen bu cezayı çekeceksin.’ diyorduk. Öyle bir şeyde pek gelmiyordu. Hayat devam edip gidiyordu. Şu anki kanunlar aileyi korumaya değil, yıkmaya yöneliktir. Bu mağdurları salıverip kanunu yeniden düzenlemelidir. İnşallah yaparlar. Öyle bir çalışma yok ama tahmin ediyorum Adalet Bakanlığına bu gibi şeyler giderse öyle bir çalışma yaparlar kanaatindeyim.” diye konuştu.

“Bu düzenlemenin amacı doluluk oranı bulunan cezaevlerini rahatlatmaktır”

Her çıkan düzenlemelerden sadece belli kesimlerin faydalandığına dikkat çeken Avukat Hasan Bozdaş, söz konusu infaz düzenlemesinin ilk amacının, kapasitesinin üzerinde doluluk oranı bulunan cezaevlerini rahatlatma olduğunu söyledi.

Bozdaş, “Bu açıdan ilgili yasa teklifinin bu haliyle adalet duygusunu bütünüyle tatmin edeceğini veya toplumsal birtakım problemlere çözüm üreteceğini düşünmüyorum. Hem infaz indirimi hem denetimli serbestlik hükümlerinin lehine düzenlendiği suç tiplerinin, suç örgütleri, dolandırıcılık, yağma, silahla yaralama, hırsızlık gibi toplumsal düzeni doğrudan etkileyen suç tipleri olduğunu görmek mümkün.” dedi.

“İnfaz indirimi ve denetimli serbestlik süresinin uzatılması kapsamına alınan ve alınmayan suçların ayırımında hakkaniyet gözetilmediği görülmektedir.” diyen Bozdaş, şunları söyledi:

“Bugün soyut iddialar ve soyut delillerle ‘Terörle Mücadele Kanunu’nun felsefesi dolayısıyla kişilerin terörle ilişkilendirilmesinden veya irtibatlandırılmasından daha kolay bir şey yoktur. Salt bir söylemi, görüşü, eleştirisi veya protestosu nedeniyle bir terör örgütü ile iltisak ve irtibat kurulması sonucunda en iyi ihtimalle propaganda ya da yardım yataklık veya üyelik iddiasıyla hapis cezasına çarptırılanların sayısı azımsanmayacak bir orandadır. Siyasi suçlardan mahkûm edilmiş olup herhangi bir şiddete bulaşmamış kişiler indirimlerden yararlandırılmazken şiddet eylemlerine karışıp toplumsal düzeni zedeleyen kişilerin infaz indirimi kapsamına alınması anlaşılabilir bir olgu değildir. Böyle ucu açık düzenlemelerin bulunduğu ortamda suçların bir kısmını indirim kapsamına alıp bir kısmını almamak, adalete olan inancı zedeler. Üstelik tutarlı bir kıstas da bulunmamaktadır.”

“28 Şubat mağdurlarının lehine herhangi bir infaz indirimi yapılmamış olması düşündürücüdür”

Devletin kendisine karşı işlenen suçları affetmesi gerektiğini belirten Bozdaş, “Devlet, kendisine karşı işlendiği iddia olunan suçların faillerini değil affetmek, en küçük bir infaz kolaylığı sağlamazken; mağduru gerçek kişi olan suçları indirim kapsamına alması, devletin af yetkisi üzerine önemli bir hukuki tartışma da başlatmıştır. Özellikle 28 Şubat mağdurları başta olmak üzere, siyasi suçlardan hüküm giymiş kişiler lehine bugüne değin herhangi bir infaz indirimi yapılmamış olması düşündürücüdür. Hal böyleyken, adi bir suç tipinden mahkûm kişilerin cezalarının yarısının infaz edilmesi ve onun da beşte birinin denetimli serbestlik kapsamına alınması ile cezasının dörtte üçü infaz edilen ve ancak bir yıllık denetimli serbestlikten faydalanabilen siyasi hükümlülerin infaz yasasından eşit ve adil yararlandırıldığını söylemek mümkün değildir. Yine, önemli sayıda genç evlilik mağduru da bu düzenlemeden yararlandırılmamış, eşleri ile çocuklarının beklentileri sekteye uğratılmıştır.” ifadelerini kullandı.

“Ağır hastalığı bulunan pek çok mahkûm ağır koşullarda yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır”

“Bu tür düzenlemelerin, ceza hukukunun problemlerine çözüm üretmesi gerekirken, indirim kapsamına alınan suç tiplerine bakıldığında çözüm üretilmesi bir yana, genel önleme ilkesine de aykırı davranıldığını görülmektedir.” diyen Bozdaş, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Toplum güvenliği, andığım suç tiplerinde infaz indirimine gidilmesi ile riske edilmiştir. Yine af ve ceza indirimi alışkanlığı, bu suçların tekraren işlenmesine zemin hazırlamaktadır. Cezaevindeki, yaşlı ve kronik hastalığı bulunan kişiler açısından getirilmiş suç tipi sınırı da herhangi bir yenilik ve iyileşme arz etmemektedir. Olması gerekenin, tüm suç tiplerinde cezaevinde kronik hastalığı bulunan ve belli bir yaşın üzerindeki kişilerin özel infaz usulleri ile infazlarına devam edilmesi olduğunu düşünüyorum. Cezaevlerindeki beslenme bozukluğu, sağlık hizmetlerindeki aksaklık gibi pek çok faktör zaten kronik hastalıklar oluşturmaya meyilliyken, halihazırda ağır hastalığı bulunan pek çok mahkûm ağır koşullarda yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır. Asıl mağduriyetin bu olduğunu düşünüyorum.” dedi.

“Genç evlilik mağdurlarına af değil, özgürlük diyoruz”

Genç evlilik mağduriyetlerine değinen Türkiye Aile Meclisi Başkanı Adem Çevik, “Kamuoyunda erken evliliklere af yani ‘cinsel şiddete uğrayanlara, cinsel istismarcılara ve sapıklıklara af getiriliyor’ diye bir algı operasyonu var. Öncelikle bu algıya gelmemek lazımdır. Bu feminist çevreler yeşil veya kızıl feminist fark etmez. Bir algı yürütülüyor. Erken evlilik veya çocuk gelin algısına karşı genç evlilikler diyoruz. Genç evlilik mağdurlarına af değil, özgürlük diyoruz. Zina ve fuhuş serbest ama genç evlenmek yasak. Bunun akıl ve mantıkla bir izahı yok. Genç evliliğe karşı çıkmak, direk fıtrat ile Allah ile savaşmaktır. İşinize gelirse İslam’ın zekât müessesesini kullanacaksınız ama işinize gelmeyince evliliğe, nafaka, İslam ve Kur’an-ı Kerimin hükümlerini uygulamayacaksınız. Yaptığınızla uyguladığınız birbirini tutması gerekir. Müslümanlar, dost doğru olması gerekiyor. Virüsten korktuğumuz kadar Allah’tan korkmuyoruz. Allah’ın kanunlarını, yasasını, Allah’ın fıtrat yasasını ve Allah’ın tabiat yasasını biz uygulamıyorsak, virüs bahanesiyle hapishaneleri boşatmak, fuhuş haneleri ve meyhaneleri kapatmak zorunda kalırsınız.” dedi.

“Biz ila herkes genç evlensin demiyoruz”

Avrupa’da genç evlilik teşvik edilirken, Türkiye’de yasaklanması akla ziyan bir hadise olduğunun altını çizen Çevik, genç evlilik mağdurlarını gören insanların evlenmekten korkar olduğunu söyledi.

Çevik, “TÜİK raporlarına göre evlilik yaşı 30 olmuş. Geçtiğimiz günlerde bunu devlet başkanımız açıkladı. Hata şikâyetçi oldu. Asgari ücret ile insanlar nasıl evlenebilsin.? Evlilik teşvik edilmesi gerekirken, İstanbul Sözleşmesi’nin dayatması genç evlilik mağdurları, nafaka zulmü gibi durumları insanlar görünce evlenmekten korkar olmuş. 84 milyon nüfusumuzda genç evli 8 bin kişi yani 10 binde bir genç evlilik var. Biz ila herkes genç evlensin demiyoruz. İmkânları olan evlenir. Bunlar çocuk yaşta değil, zaten eski kanunlarımızda evlenmekle sorumluluk alır, rüşte erer bir insanın 30 yaşına gelip, iyi kötüyü ayıramayabilir ama 14-15 yaşında sorumluluk verdiğinizde bir aileyi, bir evi, bir ofisi ve bir iş yerini idare edebilir. Tarihimizde okurken, erkeklere fatihin fethettiği yaştasın. Kızlara da Fatihi doğuracak yaştasın deniliyor. 13-14 yaşındaki talebelerimizin Çanakkale’ye gittiğini söylüyoruz. Ülkeyi korumaya gelince deli kanlı, genç, büyük ve sorumluluk sahibi ama evlenmeye gelince çocuk böyle bir şey akla ziyan bir durumdur.” diye konuştu.

“Hükümetin, yetkililerin bu konuda uyanması gerekir”

Konuşmasının devamında Çevik, “Feministlerin konusuna gelince, yani genç evliliğe karşı çıkanları ‘çocuk gelin’, ‘cinsel saldırı’ ve ‘cinsel şiddet’ diyenler neden PKK’nin dağa kaçırdığı 13-14 yaşındaki kızlarımızı orada fuhuşsa sürüklediği duruma karşı çıkmıyorlar? Onlar samimi değildir. Adam öldürmeye, ‘idam gelsin’ ya da cinsel saldırıya ‘hadım’ gelsin. Niye o zaman feryat ediyorlar? Bu samimiyetsizler aileye karşı savaş açmış durumdadırlar. Hükümetin, yetkililerin bu konuda uyanması gerekir. İstanbul Sözleşmesi’nin hata temeli olan aileye savaş açmış CEDAW’ın fes edilmesi gerekir. İstanbul Sözleşmesi, 18 yaşından küçükler, ‘kadındır (sıfır yaş bile olsa) kadın beyanı esastır.’ diyor. Ama evlendiğinde kadının beyanı esasa alınmıyor. Evlenen de kadın, kadında erkekle zorla evlenmiş olabilir. 8-10 sene sonra 4-5 tane çocukları olmuş kocayı evden atınca, o genç anneyi kim koruyacak? Ailemiz kademe kademe KADEM eliyle devlet eliyle yok ediliyor. Feministlerin dayattığı toplumsal cinsiyet eşitliği, nafaka dayatması ve genç evlilik yasağı gibi konularda neden onları dinliyoruz? Önce aile diyen ilim adamları, akademisyenleri dinlesenize. Zora girince İslam’a sarılıyoruz.” dedi. (İLKHA)