​Diyanet İşleri Başkanlığının Mevlid-i Nebi haftası temasını değerlendiren Diyarbakır İl Müftü Vekili Nihat Koç, aile kurumuna sahip çıkılması gerektiğini belirtti.

Diyanet İşleri Başkanlığının Mevlid-i Nebi haftası teması olan "Hazreti Peygamber ve Aile" konusunu değerlendiren Diyarbakır İl Müftü Vekili Nihat Koç, ailenin toplumun temel taşı olduğunu, canlı tutulması ve sahip çıkılması gerektiğini vurguladı.

Mevlid Kandilinin ülkeye, insanlık ailesine İslam coğrafyasına hayırlar, bereketler, huzur, sağlık veafiyetler getirmesini temenni eden İl Müftü Vekili Koç, Rebiülevvel ayının 12'nci gecesi olan cumayı cumartesiye bağlayan gece tüm dünyada Mevlid Kandili olarak idrak edileceğini hatırlattı.

Ailede yaşanan olumsuzluklara dikkat çeken Koç, "Diyanet İşleri Başkanlığımız bu yıl Mevlid-i Nebi haftamızın temasını 'Hazreti Peygamber ve Aile' olarak belirledi. Son zamanlarda aile yapımızda ciddi anlamda olumsuzluklar yaşamaktayız. Nice umutlarla ve masraflarla kurulan evler, aileler, ocaklar çok kısa bir zaman içerisinde sönüp gidebilmektedirler. Boşanmalarla neticelenen acıklı olaylara şahit oluyor, ortada kalan sayısız çocuklarla karşı karşıya kalıyoruz. Aile konusu, son dönemlerde İslam ümmetinin özelde Anadolu'muzun öncelikli konulardan birisi haline geldi. Tarihi vesikalardan öğrendiğimiz kadarıyla İslam'ın henüz gelmediği toplumda kadının insan değeri bile yoktu. Cahiliye toplumunda bir adamın 4 değil 14-24 veya sayısız karısı olabiliyordu. İstediği zaman karısını boşayıp, satabiliyordu. Bunların olduğu bir toplumdan erkek ve kadın bir bütünün iki yarısı olduğu topluma geldi. Allah katında, kanun önünde aynı haklara sahiptir." dedi.

Cahiliye döneminde kadının gördüğü değer ile İslam toplumunda kadının gördüğü değere dikkat çeken Koç, şunları söyledi:

"Dolayısıyla kadının, erkeğin kendine mahsus vazifeleri var. Bu sorumluluklar, Peygamberimiz ve yüce kitabımız bunu anlatır. Modern dünyanın bize dayattığı cinsiyetsizlik veya kadın-erkek eşitliği laflar çok tehlikeli ve bunlar aile yapımızı da kökünden dinamitleyen olaylardır. Bedenen ruhen kadın ve erkek farklı yaratılmıştır. Kadın erkeğe, erkek de kadına muhtaçtır. Bunların helal dairesinde Yüce Allah'ın sınırlarını belirlediği şekillerde yerine getirilmesi gerekmektedir. Eğer bu sınırlar gözetilirse aile kurumumuz sağlam temeller üzerinde eşlerden birisi emr-i hak vaki oluncaya kadar, ölüm olayı varılıncaya kadar mutlu ve huzurlu bir şekilde ailelerimiz devam edebiliyor. Son dönemde geldiğimiz şartlar içerisinde bir evlilik sözleşmesi malın yarısı kadınındır. Erkek dünyadan ayrılırsa zaten kadının, çocuklarının anne ve babanın payı vardır. Yani şer-i şerif yüce dinimiz İslam miras hukukumuz bunlar zaten kelime kelime madde madde hepsini sayıyor. Evlilik sözleşmesine güvenen gençlerimiz, evlerimiz, ailelerimiz boşanma yolunu çok daha tercih etme haline geldiler. İslam Peygamberi, kadının satıldığı, insan değeri görmediği bir olaydan, ortamdan, toplumdan kızı Fatıma odasına girdiği zaman ayağa kalkan, kapıda karşılayan, alnından öpen ve cübbesini yere sürüp te kızını yanına oturtan bir toplum ortaya çıkardı."

Ev hanımlığını özendirici tedbirler alınmalı

"Son dönemde çalışan annelere çocuk kreşi için 650 lira yardım ödeniyor. Peki evinde oturan 3-4 çocuk büyüten ev hanımı annelerimizin durumu ne olacak?" diye soran Koç, "Devlet memurları veya çalışan kesimin maaşlarında eş yardımından bahsedilir. Peki evde oturan kadın, çocuklarını, kocasının namusunu, malını, mülkünü muhafaza ediyor diye uğraması gereken durum bu değildir. Tam tersi, çocuklarını evde büyütmesi, terbiyeleriyle bizzat ilgilenebilmesi için teşviklerin arttırılması gerekir iken, geldiğimiz noktada bu teşvikler hakikaten düşündürücüdür. Hükümetimizi bir an önce ev hanımlığını özendirici tedbirleri almak zorundadır." ifadelerini kullandı.

Aile kurumunu canlı tutmak ve vazifelerin hatırlatan Koç, "Eşlerin vazifelerini yerine getirdikten sonra nesillerin helal yollarla gelmesinden sonra sağlıklı nesiller huzurlu ortamlarda büyüyebiliyorlar. Kreşlere bırakılan çocuklar, ağlayarak, annesinden ayrılarak gidiyor. Bu ruh hali içerisinde büyüyen çocuk, almış olduğu bu eğitimle anne-babasını huzur evine götürür mü? Götürmez mi? İlim ve bilim adamlarının bu konu üzerinde çokça fikir üretmesi ve ortaya koymuş olacakları kanaatlere binaen siyasetinde buna yönelik tedbirler alması gerekir. Bunu sadece İslami olarak değerlendirdiğimizde bazı kesimler ‘yine şeriat hortladı’ diyerek olumsuz görüşler sergileyebilmektedirler. Bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığı kanayan bir yaramıza parmak bastı. Aile kurumunu korumak, canlı tutabilmek, fertler üzerine düşen görevleri hatırlatmak amacıyla kamu spotları hazırladı, kısa videolar yayınladı. Bu hazırlamış olduğumuz videolarda bile bir hanımefendi kocasına çay ikram ederken maalesef halen bazı kesimler, ‘İslam, hanımını hizmetçi olarak görüyor’ diyecek kadar sefil duruma düşebiliyorlar. Hâlbuki ‘eşinin yüzüne bakmak sadakadır’ diyen, eşine hizmet etmenin veya helal yoldan eşiyle cinsi münasebette bulunmanın ibadet sayıldığı bir dinin mensuplarından geldiğimiz duruma bakmak gerekir." şeklinde konuştu.

Aile kurumuna sahip çıkmamız gerekir

Aile kurumunun önemli olduğunu vurgulayan Koç, ailenin toplumun temel taşı olduğunu aileler sağlam olmazsa toplum bozulmaya, dejenerasyona, ahlaki veya diğer manada yozlaşmaya duçar olacağını belirtti.

"Kadın ve erkeklerin vazifelerini yüce İslam dini belirlemiştir." diyen Koç daha sonra şunları kaydetti:

"Dinimiz evin geçimini erkeğe yüklemiştir, kadına değil. Çünkü kadın nezakettir, letafettir, güzellikler vardır. Dolayısıyla bu güzellikler dış dünya ile heba edilmemelidir. Evinde; eşiyle ve çocuklarıyla mutlu bir hayat yaşanırsa bunlar yerini bulabilir. Bu konuda Peygamberimizin Veda Hutbesi'ni hatırlatmak isterim. ‘Kadınların sizler, sizin de onların üzerinde hakları vardır.’ Sahabilerin bu hakları sorması üzerine Allah Resulü, ‘ma’ruf ölçülerde onları giydirmeniz ve yedirmeniz onların sizlerin üzerindeki haklarıdır. Onlarda sizin mahremiyetinizi koruyacak ve yatağınızı kimseye çiğnetmeyecekler.’ Dolayısıyla baktığımızda İslam ile aramızdaki engelleri kaldırabilir isek dünyamız cennetimiz, evlerimiz asr-ı saadet haneleri olur. Bu anlamda Diyanet İşleri Başkanlığı Diyarbakır İl Müftülüğü olarak aile ve dini rehberlik bürolarımızla beraber evlenen, nikahlanan gençlerimize bunları hatırlatmaya gayret ediyoruz. Ama biz biliyoruz ki bizim dışımızda bir dünya var ve gençlerimizi etkiliyor. Bir an önce Allah ile bağımızı tekrar sağlam kurmak, Peygamber efendimiz ile irtibatı sağlamamız lazım. Onlar olursa rahmete ulaşabilir, evimiz mutlu, mesut olur. Yoksa, kimin ne yaptığı belli olmayan bir evde, son zamanın baş belası teknoloji ile beraber kocanın ve kadının elindeki telefonla ayrı odalarda, çocuklar tabletlerde başka bölümlerde kalarak bir evin içerisinde başka başka dünyalar yaşanır hale geliyoruz."

"Eskiden fakirdik ama inancımızda, aile bağlarımızda çok kuvvetliydik"

Koç, "Ailelerin huzursuzluğuna sebep olan en önemli etken olarak fakirlik gösterilir. Ama son dönemde ulaştığımız maddi refaha rağmen eski zamanlardaki günlerimize nispeten daha fazla sıkıntılar çekmekteyiz. Eskiden fakirdik ama inancımızda, aile bağlarımızda ve birbirimize düşkünlüğümüzde çok kuvvetliydik. Şimdi zenginiz, 4-5 odalı evlerde yaşıyoruz ama eşimizle ve çocuklarımızla aramızda soğukluk var. Şunu iyi bilmemiz gerekir ki sabreden kazanır. Maddi anlamda sıkıntılar, hastalıklar olmadan hayatın bir anlamı kalmadığı gibi imtihandan geçmedikçe cennete gireceğimizi mi zannediyoruz. Muhakkak her birimiz ayrı imtihanlardan geçeceğiz. Bu imtihan; maddiyatla, canlardan ve mallardan eksilme ile, hastalıklarla, evladımızla olacak. Dolayısıyla bu imtihanlar kapımıza geldiğinde tavsiyem; maddi sıkıntı yaşadığımız zaman kendimizden yukardakilere değil, aşağıda olanlara bakarak rahata kavuşmak zorundayız. Bu şekilde kendimizden maddi olarak düşük durumda olan fakir, yoksul, miskinleri gördüğümüzde şükredeceğiz." diye konuştu.

"Huzurlu ailelerde büyüyen çocuk dünya için umuttur"

Mevlid-i Nebi haftasında aile konusunu gündemde tutacaklarını belirten Koç, "Başkanlığımız konuları hazırladı ve aile konusunu gündemde tutmaya gayret edeceğiz. Bununla alakalı kamu spotları oluşturdu. Medyaya yansıyan broşürler dağıttı. Mesela 'onun ailesi şefkatliydi'. Peki, senin ailende ne kadar şefkat var. Onun ailesinde hoşgörü hâkimdi. Senin ailende ne kadar var. Çocuklarının yanlışlarına ne kadar tahammül edebiliyorsun? o yanlışları kırmadan dökmeden ne kadar düzeltebiliyorsun ve telafi edebiliyorsun? Onun ailesinde sevgi temeldi. Peki, senin ailende ne kadar sevgi var. Bu kavaramlar üzerinde aile hayatımızı İnşallah kurmaya, yürütmeye ve devam ettirmeye gayret ettireceğiz. Bunlar olursa inşallah ailelerimiz uzun soluklu olur. Bunlar olursa bizden sonraki gelen nesil, çocuklarımız huzurlu ailelerde de büyür ve huzurlu ailelerde büyüyen çocuklar sadece bizim değil aynı zamanda ilerleyen dünya içinde bir umuttur. Bugün köprü altındaki çocuklar hep sevgisiz, maddiyata önem veren, bir şekilde anlaşamayıp ayrılan, aile kurumunun önemi bilmeyen, kavrayamayan ailelerin çocuklarıdır. Yeni ev kuran gençlerimiz bu anlamda sevgi, şefkat, müsamaha, hoş görülü yardımlaşma ve dayanışma temelli, aileler kurarak toplumumuzun temeli olmaya devam edecekler. Bizden sonra gelecek neslin, bizden daha çok donanımlı olarak gelmelerini Allah'tan niyaz ediyorum." (Ramazan Zeren, Gıyasettin Tetik - İLKHA)