​Türkiye ile ABD arasında Suriye’nin kuzeyinde oluşturulması ön görülen "Güvenli bölge" ile ilgili mutabakata ilişkin değerlendirmede bulunan HÜDA PAR, ABD ile mutabakatın bütün bölgenin güvenliğini tehdit edeceğine dikkat çekti.

HÜDA PAR Genel Merkezi tarafından yapılan gündem değerlendirmesinde Türkiye ile ABD arasında Suriye'nin kuzeyinde "güvenli bölge" oluşturulması mutabakatına tepki gösterildi. Değerlendirmede, ABD’nin kontrolünde oluşacak olan bu yeni durumun bölge halkının güvenliğinden ziyade, ABD’nin bölgedeki varlığını kalıcı hale getireceği uyarısında bulundu.

HÜDA PAR tarafından yapılan dış gündem değerlendirmesinde ayrıca gündemdeki yerini koruyan Cammu Keşmir konusu, siyonist işgal çetesinin Mescid-i Aksa’nın statüsünün değiştirme çabaları ve ABD ile Türkiye arasındaki “güvenli bölge” müzakerelerine değinildi.

Keşmir’de insan hakları ihlali

Keşmir sorunuyla ilgili önemli görüşlerin dile getirildiği gündem değerlendirmesinde bölgedeki sorunlarına tarihsel arka planına değinildi. Değerlendirmede, “1947 yılında, nüfusunun yüzde 90’ı Müslüman olan Keşmir halkı Pakistan’a katılmaktan yana tavır almış ancak Keşmir prensi halkın muhalefetine rağmen Hindistan ile birleşmeye karar vermişti. Hindistan anayasasına eklenen 370’nci madde ile Cammu Keşmir bölgesi dış ilişkiler, finans ve iletişim dışında kendi yasalarını düzenlemekte serbest otonom bir yapıya sahip oldu. Ancak Hindistan 5 Ağustos’ta Cammu Keşmir’e ayrıcalık tanıyan 370’nci maddeyi iptal ederek özel statüyü ortadan kaldırmış, Keşmir halkının Pakistan ile birleşme şeklinde tecelli eden iradesini hiçe sayarak bir nevi ilhak etmiştir.” denildi.

Hindistan yönetiminin Keşmir konusundaki tutumunu daha ileri bir seviyeye taşıdığı belirtilen değerlendirmede, “Özel statünün kaldırılması ile birlikte getirilen ve Keşmir’de yaşamayanlara Keşmir’de mülk edinme hakkı verecek olan düzenlemenin amacı bölgedeki demografik yapıyı değiştirmek ve bölgeyi kalıcı olarak Hindistan’a dahil etmektir. Bugüne kadar Keşmir bölgesinde sivillere yönelik gözaltı, işkence, öldürme ve tecavüz gibi insanlık dışı uygulamalarını hiç eksiltmeyen Hindistan yönetimi, özel statünün kaldırılmasıyla bu uygulamalarını daha ileri bir boyuta taşımış, iletişim haklarını da kısıtlayarak protestoculara yönelik toplu göz altılara başlamıştır.” ifadeleri kullanıldı.

Cammu Keşmir sorununun yeni soykırımlara neden olmaması adına uluslararası kuruluşlara çağrıda bulunulan değerlendirmede şöyle devam edildi:

“Bütün bölgeyi ateş topuna dönüştürmeden önce bu soruna müdahale edilmelidir. İslam İşbirliği Teşkilatı başta olmak üzere bütün uluslararası kuruluşlar ve İslam ülkeleri harekete geçmelidir. Hindistan ve Pakistan arasında savaşa neden olan Cammu Keşmir sorunu yeni soykırımlara ve savaşlara neden olmadan, Birleşmiş Milletler’in daha önce aldığı kararlar doğrultusunda halkın kendi geleceğini tayin etme hakkının garanti altına alınması suretiyle barışçı bir şekilde çözüme kavuşturulmalıdır.”

Mescid-i Aksa’nın statüsünün değiştirilmesi amaçlanıyor

Siyonist işgal rejiminin Mesdi-i Aksa’nın statüsünü değiştirmeyi amaçladığına dikkat çekilen değerlendirmede, “İşgal rejiminin Kamu Güvenliği Bakanı, Yahudilerin ibadet etmesi amacıyla Mescid-i Aksa’nın statüsünün değiştirilmesi gerektiğini söyledi. Mescid-i Aksa, işgal rejimi ile Ürdün arasında 26 Ekim 1994'te imzalanan barış anlaşmasına göre, Kudüs İslami Vakıflar İdaresinin himayesinde bulunuyor. 2003 yılına kadar Kudüs İslami Vakıflar İdaresinin izni dâhilinde Mescid’i Aksa’yı ziyaret eden Yahudiler bu tarihten sonra polis eşliğinde mabede girmeye başladı.

Siyonistlerin polis korumasında Mescid-i Aksa’ya yönelik baskınları ve Mescid-i Aksa altında yürütülen illegal kazı çalışmaları mabedin statüsünün değiştirilmesine yönelik ilk adımlar olup Mescid-i Aksa’nın statüsünün değiştirilmesi ile işgalin yasallaştırılması hedeflenmektedir. Suudi Arabistan öncülüğündeki bazı bölge ülkeleriyle normalleşme adımlarından sonra işgal rejimi saldırılarını artırmış, adım adım işgal ettiği topraklarda işgalci siyonistler için yerleşim yeri inşasına hız vermiştir.” denildi.

İşgal rejiminin varlığının bazı İslam ülkeleri tarafından kabul görmesi Filistin halkının geleceğini tehdit ederek işgali meşrulaştırma çabası olduğuna işaret edilen değerlendirmede, İslam ülkelerine Mescid-i Aksa’ya sahip çıkma çağrısında bulunuldu.

Değerlendirmede, “Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa’nın statüsünü değiştirme teşebbüsüne cüret edilmesinin nedeni bu normalleşme adımları ile siyonist saldırı ve işgale tepkisizliktir. Mescid-i Aksa’nın statüsünün değiştirileceğinin açıklanması aynı zamanda Müslüman kamuoyu ve otoritelerin tepkisini ölçmeye yönelik olduğu da unutulmamalıdır. Bu cüretkâr adımlara karşı sadece sözlü ve yazılı kınamalarla yetinilmesi işgal rejimini daha da cesaretlendirmektedir. Bu nedenle İslam ülkelerinin siyonist rejim ile bütün ilişkilerini kesmesi ve hiç olmazsa ilk kıbleleri olan Mescid-i Aksa için siyonizme karşı caydırıcı adımları birlikte atması acil bir ihtiyaç haline gelmiştir.” denildi.

Güvenli bölge müzakereleri

Suriye’nin kuzeyinde oluşturulması planlanan güvenli bölge müzakerelerine değinen HÜDA PAR, “ABD ve Türkiye arasında Suriye’nin kuzeyinde oluşturulması planlanan güvenli bölge hakkında bir mutabakatın sağlandığı ifade edildi. PYD cenahından yapılan açıklamalarda bu mutabakattan rahatsız olmadıkları anlaşılmaktadır. Zira PYD yetkilileri ABD’nin Türkiye ile kendileri adına müzakereler yaptığını daha önce ifade etmişlerdi. İç savaşın başlangıcından bu yana Suriye’yi askeri üsse dönüştüren ABD, bu güne kadar hep siyasi çözüm müzakerelerini baltalayan adımlar atmıştır. Kendi çıkarları ve siyonist işgal rejiminin güvenliği dışında başka bir ajandası hiç olmamıştır.” denildi.

Güvenli bölge mutabakatının, bütün bölge güvenliğini tehdit edeceğine dikkat çekilen değerlendirmede şu görüşlere yer verildi:

“ABD’nin şemsiyesi altında varılan bu mutabakatın ne Türkiye ne Suriye ne de diğer bölge ülkelerinin; ne Kürtler ne Türkler, ne Araplar ve ne de diğer bölge halklarının menfaatine olmayacağı aşikârdır. ABD’nin kontrolünde oluşacak olan bu yeni durumun bölge barışından ve bölge halkının güvenliğinden ziyade, ABD’nin bölgedeki varlığını kalıcı hale getirecek, bütün bölgenin güvenliğini tehdit edecektir.”

Suriye’ye yönelik çözüm önerilerinin sunulduğu değerlendirmede, “ABD ve Rusya’nın Suriye halkı ve topraklarını kendi siyasi ve askeri çıkarlarına kurban etme adımları küçük çıkar hesaplarıyla değerlendirilip desteklenmemelidir. Suriye krizinin çözümü ve bu süreçte kalıcı ateşkesin sağlanması ve ülke dışına kaçmak zorunda kalan bütün Suriyelilerin güvenli bir şekilde Suriye’ye dönmesi için bölge ülkelerinin daha fazla inisiyatif almaları zaruri bir hal almıştır. Çözüm; Suriye’de yaşayan Kürtler, Araplar, Türkmenler ve diğer halkların bütün haklarının adalet temelinde güvence altına alındığı yeni ve sivil bir anayasanın yürürlüğe konulmasıdır. Bu durumda sadece belli bölgeleri değil bütün Suriye güvenli bir yer haline gelebilir.” ifadelerine yer verildi. (Ramazan Casuk-İLKHA)