Toplumun en küçük ve en temel birimi olan ailenin hedef alınması sonucu bir yandan boşanmalar artarken diğer yandan sokaklara terk edilen veya öldürülen evlilik dışı bebek sayısındaki artış dikkat çekiyor.

Dini değerlerin yanı sıra insanların örf adetlerinden uzaklaştırılması vahşi sonuçları da beraberinde getiriyor.

Aileleri bir arada tutmanın yollarını aramak ve bu yönde çalışmalar yapmak yerine kadın özgürlüğü adı altında aile kurumunun parçalanmasının kolaylaştırılması sonucu son on yılda 1,2 milyon evlilik, boşanmayla sonuçlandı. Boşanmaların nedenleri arasında en dikkat çekense yüzde 32 ile aldatma oldu.

Söz konusu değerlerin yozlaştırması, aileleri yıkmakla kalmadı bir yandan da gayrimeşru çocuk sayısı ve bu çocukların vahşice öldürülmesi veya sokaklara terk edilmesini de beraberinde getirdi.

Eskiden bebekler insanların bulabileceği cami kapıları gibi yerlere terk edilirken, toplumun sözüm ona medenileşmesiyle! beraber poşetlere sarılarak çöplere, bidonlara atılmaya veya vahşice katledilip bilinmeyen yerlere gömülmeye başlandı. Gün geçmiyor ki, terk edilen veya vahşice katledilen bir haber duymayalım.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) verilerine göre, Türkiye'de yılda ortalama 500 bebek sokağa bırakılıyor. Son 8 yılda 4 bine ulaşan sokağa terk edilen çocuk sayısı, her geçen gün artmaya devam ediyor. Söz konusu rakamlar resmi kayıtlarda yer bulanlardan oluşuyor. Bir de resmi kayıtlara girmeyen ve son zamanlarda ölü olarak bulunan bebekler hesaba katılırsa bu sayı çok daha yükselecektir.

Terk edilen veya katledilen bebek sayıları illere göre nüfuslara orantılı gitse de aile bağlarının koptuğu büyük metropollerde bu sayı daha yüksektir. Bu kapsamda en çok bebek terk edilen veya katledilen şehirlerden İstanbul, İzmir, Ankara ve Adana ilk sıralarda yer alıyor.

Son 4 ayda basına yansıyan bazı haberler

Son 4 ayda yazılı ve görsel basında yer alan bu türden bazı haberlere bakacak olursak nasıl vahim bir tablo ile karşı karşıya olduğumuzu görürüz. Basında yer alan onlarca haberlerden bazı örnekleri kısaca şöyle sıralayabiliriz.

Lisedeki erkek arkadaşı ile girdiği ilişki sonrası hamile kalıp, doğurduğu 8 aylık kız bebeğini poşete koyarak 5'inci kattaki evlerinin banyosunun penceresinden apartman boşluğuna atan anne… (Ekim 2018).

Kocaeli'nin Darıca ilçesinde boş arazide oyun oynarken toprağı kazan çocuklar tarafından bebek cesedi bulundu… (Ekim 2018).

Aydın'ın Söke ilçesinde temizlik işçileri kafenin önünde yeni doğmuş bebek cesedi buldu… (Ekim 2018).

Batman'da taşan kanalizasyondan bebek cesedi çıktı… (Kasım 2018).

Konya'da 2 aylık kız bebek, sokağa terk edildi… (Aralık 2018).

Kadıköy'de doğurduğu bebeğiyle ilgilenmeyip günlerce odada bekleterek ölümüne neden olduğu iddiasıyla tutuklanan anne, ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle hakim karşısına çıktı… (Ocak 2019).

Denizli'nin Sarayköy ilçesinde plastik bidon içinde araziye atılmış bebek cesedi bulundu… (Şubat 2019).

Antalya'da cami bahçesindeki teneşir masası üzerine bırakılan ve 5 aylık olduğu değerlendirilen erkek bebeğin, soğuktan yaşamını yitirdiği belirlendi… (Şubat 2019).

Nasıl bir toplumsal çöküntüyle karşı karşıya olduğumuzu gösteren vahşi bebek cinayetlerinden basına yansıyanlar dışında da çok sayıda olay yaşandığı tahmin ediliyor.

Sokaklara terk edilen bebekler yerlerini katledilen bebeklere bıraktı

Önceki senelerde maddi imkansızlık ve boşanmalar gibi nedenlerle insanların görüp sahiplenecekleri veya devletin sahipleneceği cami kapıları gibi yerlere terk edilen bebekler, son yıllarda daha farklı nedenlerle terk edilmeye başlandı. Çoğu zaman nikahsız birliktelikler gibi gayrı meşru ve çarpık ilişkilerle dünyaya gelen bu bebekler, artık cami kapılarına terk edilmek yerine vahşice katledilip ya gömülüyor ya da çöplüklere bırakılıyor.

Ayrıntılı bir araştırma yapılmamakla birlikte bu tür vahşi cinayetlerin daha çok İslami değerler ve örf ve geleneklerle bağları koparılan kesim arasında görüldüğü dikkat çekiyor. Dini değerlerin, aile yapısının ve sosyal kontrol mekanizmasının daha sağlam olduğu bölgelerde evlilik dışı birliktelik ve gayrimeşru çocuk oranın daha az olduğu görülüyor.

Yine aile bağlarının daha zayıf olduğu büyükşehirlerde, lise ve üniversite çağındaki gençlerin İslam'ın haram görüp yasakladığı bu tür ilişkilere ve birlikteliklere girdiği görülüyor.

Israrla uygulanan karma eğitimin de etkisiyle özellikle lisede gençler arasında yaygınlaşan birlikteliklerin de bu tür olayların yaşanmasında etkisi olduğu göz ardı edilemez. Karma eğitim dışında kadın ve erkeklerin mahremiyeti ayaklar altına alarak bir arada bulunduğu ortamlar da dini değerlere ters ilişkilere yol açıyor. Bu tür ortamların da etkisiyle sevgi ve aşk sözcükleriyle evlilik dışı birliktelikleri normal gören erkek ve bayanların, gayrimeşru ilişkilerinden çocuk olunca ne kadar vahşileştiklerini işlenen bebek cinayetleri gözler önüne seriyor.

Evlilik dışı ilişki sonucu bebek sahibi olup vahşi cinayetlerine imza atan anneler de, çoğu zaman resmi olarak evlendirilemez denilen yaşlarda yani 18 yaşın altında hatta lise çağındaki gençlerden oluşuyor. Yani resmi olarak çocuk yaşta kabul edilip evlenmeleri yasaklanan bu kız çocuklarının evlilik dışı birliktelikler ve ilişkilere girmelerinin önü sonuna kadar açılıyor. Bu konuda yapılan uyarılar ise, ya görmezden geliniyor ya da uyarıda bulunanlar suçlanarak gündemden düşürülüyor.

Bebek cinayetleriyle ortaya çıkan çarpık ilişkileri görmezden gelen yetkililer, 18 yaşını doldurmadan evlendiği için çok sayıdaki aileyi dağıtmakta bir mazur görmüyor. Erken yaşta evlendiği için aileler dağıtılıp çocuklar babasız büyümeye mahkum edilirken, diğer yandan Aile Bakanlığı kadınlara sahip çıkma adına evlilik dışı beraberlikler yaşayan bayanlara sahip çıkıyor. Yani bir yandan evlenmiş kadınlar yaşları küçük gerekçesiyle cezalandırılırken evlenmeden beraberlikler yaşayanlar ödüllendirilmiş oluyor. Tüm bu çarpık uygulamalar ailelerin dağılmasına, bununla beraber evlilik dışı beraberlikler ve bebek cinayetlerini beraberinde getiriyor.

Daha önceleri genelde büyük metropollerde görülen ve duyanlarda tepkilere neden olan bebek cinayetleri son zamanlarda büyük küçük demeden bütün yerleşim yerlerine yayılırken halk arasında da eskisi gibi tepki görmüyor.

Peki, İslam'la yoğrulan bu halka ne oldu da bu gibi vahşilikleri yapmaya ve olağan karşılamaya başladı? Nerede yanlış yapıldı veya yapılmaya devam ediyor? Başta hükümet ve Aile Bakanlığı olmak üzere devlet, üniversiteler, STK ve kanaat önderlerinin bu konuya eğilmeleri ve çözüm önerileri sunmaları gerekir. (İLKHA)