28 Şubat döneminde yaşanan hukuksuzluklara ve hak ihlallerine dikkat çeken Yazar Sabiha Ateş Alpat, 'Medyanın pompalamasıyla 28 Şubat mağduriyetlerine adım adım gelindiğini düşünüyorum.' dedi.

28 Şubat döneminde on binlerce insan hukuksuz bir şekilde mağdur edildi. Kimisi memuriyetten atılırken kimisi de sırf İslam'ın şiarlarından olan başörtüsü sebebiyle okullara alınmadı. Bununla birlikte camilerde Kur'an dersi vermek örgütsel faaliyet olarak addedilip yine on binlerce insan cezaevlerine dolduruldu.

28 Şubat dönemine giden süreci ve o süreçte yaşananları İLKHA'ya anlatan Yazar Sabiha Ateş Alpat, yaşanan mağduriyetlerde medyanın büyük etkisinin olduğuna dikkat çekti.

Alpat, 'Ben İslami bilince erdiğim zamanlarda Kenan Evren baştaydı. Ülke askeri bir yönetimle yönetiliyordu. Doğrusu biz o dönemlerde yeni bilinçlendiğimiz için pek bir şeyden haberimiz yoktu. Ayetler ve hadislerle gözümüz açıldı. Baktık ki 80'li yıllarda hapislerde bir sürü Müslüman var. Emine Şenlikoğlu o dönemde içerdeydi. Dolaysıyla kafamızda şimşekler çaktı. Ne ve nasıl sorularının cevabını Allah Resulünün hayatında bulurken, baktık ki hak ve batıl savaşı ta Hazreti Âdem Aleyhisselam döneminden başlamış kıyamete kadar sürecek. O dönemde başörtü yasağı yeni yeni gündeme geliyordu. Kenan Evren bir üniversiteye gitmiş başörtülü bir bayan öğrenciye 'Evladım sıcak değil mi neden başını örtüyorsun?' demiş, bayan öğrenci de, 'De ki, cehennem azabı daha sıcaktır.' ayetiyle cevap vermiş. Bu olaydan sonra bayan öğrencilerin başlarını yaşlı teyzeler gibi örtmedikleri anlaşıldı ve buna göre tedbir alındı. Sonra bir baktık ki başörtüsü yasağı tüm illere yayıldı.' dedi.

'28 Şubat mağduriyetlerinde medyanın etkisi büyük'

'İlk başta başörtü yasağına dair İstanbul'da ara ara haberler duyuyorduk. O dönemde sosyal medya yoktu.' diyen Alpat, 'Bunun bir dezavantajı da haber yapan birkaç kanal vardı. Gündemi sadece bu kanallardan takip edebiliyordunuz. Daha sonra kışkırtıcı eylemlere şahit olmaya başladık. Mesela İstanbul Çarşamba'da gazeteciler aynen bir avcı gibi nerede bir sakallı görse kamerasıyla onun peşine takılıyordu. Nerede bir örtülü görülse 'Sayın seyirciler şok şok.' diye haber yansıtıyorlardı. Hiç unutmuyorum bir televizyon kanalında ünlü bir habercinin, 'Birazdan şok haber.' başlıklı haberine nasıl bir şok habermiş diye baktık, imam hatipte okuyan çocukların namaz kıldığı yazıyordu. Habere yaşlı bir teyzeyle bakıyorduk. Teyzemiz geleneksel bir bedduayla, 'Ocağınız sönsün, bunun neresi şok haber. Ben de zannettim dünya yıkılmış.' tarzında bir ifade kullanmıştı. Medyanın bunu pompalamasıyla 28 Şubat mağduriyetlerine adım adım gelindiğini düşünüyorum. Daha sonra bu süreç yaşandığı zamanlarda Sivas Madımak ve doğudaki olaylar provoke edilip oradaki insanlar provokasyona kurban edilmişti.' ifadelerini kullandı.

'Net olarak küfür ve tevhidin mücadelesiydi'

Müslümanları uyandırmada etkin olan kişilerin tutuklandığını ve bununla birlikte 10 kişiye de suç uydurarak tutukladıklarını belirten Alpat, 'Bu net olarak şirk, küfür ve tevhidin mücadelesiydi. O dönemde Müslümanlar olarak tabiri caizse bir çiçek gibi açmadan koparmaya yönelik bir süreç yaşadık. Allah kazananlardan eylesin. Ben sağ sol kavgasını okulda yaşayan bir insanım. O zamanlar solcular komünizmi, sağcılarsa milliyetçilik kavgasını veriyorlardı. Bunun kavgasına okulda çok defa şahit olduk. Aslında bu Kenan Evren'i başa getirmenin süreciydi. Bu dönemde Metin Yüksel şehit oldu. O zemini hazırladılar. Talebeler birbirlerini dövüyordular. Kendim de okulda sağcı bir ailenin kızıyım diye birkaç kere dayak yemiş bir insanım. O süreç Kenan Evren'i getirmeye zemin hazırladı. Ondan sonra kızlarımızın bilinçli bir şekilde başlarını örtmeye kalkmaları 'acaba toplum İslamlaşıyor mu' korkusunu paronayak bir şekilde içlerine sindirenler, bir takım provokasyon eylemleriyle süreci hızlandırıp Müslümanların önünü kestiler diye düşünüyorum.' şeklinde konuştu.

'Her gün bir öğrenci gözümüzün önünde öldürülüyordu'

Her dönemin kendine göre bir ağırlığının olduğunu söyleyen Alpat, 'Biz okuldayken her gün bir öğrencinin gözümüzün önünde vurulup öldüğünü görüyorduk. İşte abim bir dağ başına götürülüp öldüresiye vurmak suretiyle koma haline sokulmuştu. Biri sağcı öteki solcu olduğu için. Karşılıklı iki komşu farklı zihniyetleri taşıdıkları için birbirlerine kanlı bıçaklı insan gibi duruyordu. O dönemin kendine has zorlukları vardı. 28 Şubat süreci ciddi anlamda zordu. Ulaşabildiklerine fiziki olarak baskılarını sürdürdükleri gibi o dönemlerde aktif yanım sadece ev sohbetleri olarak vardı. Bize de ciddi anlamda psikolojik baskı uyguluyorlardı. O dönemde ben okulda değildim. Fakat okulda olan kızlarımızın her daim yanındaydık. Kocaeli Üniversitesi önünde okula alınmayan kızların yağmur çamur altında, o sırf okuma uğruna tir tir titremeleri, sırılsıklam ıslanmaları onların çektiği acılara bu şekilde şahit oldum. Ben o dönemde Gölcük'te oturuyordum. O zaman medya Batı Çalışma Grubu'nun yer verdiğini söylüyordu. Ben diyebilirim ki namaz kılan her evin takipçisi vardı. Bilinçli evleri demiyorum. Namaz kılan her evin mutlaka bir takipçisi vardı. Yani artık bizi takip edenlere aşina oluyorduk. Böyle bir psikolojik baskı vardı.' dedi.

'Güvenlik çemberinden Yasin suresini okuyarak geçtim'

28 Şubat döneminde içerisinde namaz kılınan her evin takibe alındığını hatırlatan Alpat, başından geçen bir olayı şu şekilde aktardı:

'Türkiye'de biliyorsunuz insanların birbirlerinin evlerine gidip gün yapmaları bir gelenektir. Biz de ev hanımları olarak kendimizi güçlendirelim, kültürümüzü arttıralım, ilmimizi arttıralım diye ev okumaları yapardık o dönemlerde. Üç beş hanımın bir araya gelerek çay içip kitap okumalarının bile tehdit olarak algılandığı bir dönemden bahsediyorum. Bir gün genç hanımlarla kitap okuyup söyleşi yapalım derken bizi çepeçevre sardılar. Fiili olarak yaşadığım olaylardan biri. Sadece genç bayanlarla kitap tahlili yapıyorduk. 5-10 genç kızdan ibarettiler. Evin etrafı çepeçevre sarılmıştı. Önlem almak maksadıyla kızların her birini apartman dairelerine dağıtmıştım. Ben o esnada ne yapabilirim diye düşündüğümde Yasin suresi aklıma gelmişti. Resulullah (Sallalahu Aleyhi Vesellem) hicret ederken müşriklerin arasından çıkıp gitmesine rağmen kimse onları görmemişti. Yasin suresini bu niyetle okuyarak bizi çepeçevre sarmış güvenlik çemberinden çıkıp gitmiştim. Kitap okurken suçüstü yakalayacaklardı. İşkencelere maruz bırakılan ve hayatları karartılan birçok kişiye de şahit olduk. Onları dinledik acılarına şahit olduk. Bu haksız sürecin hala sürdüğünü hepimiz birlikte görüyoruz ve yaşıyoruz.'

' Müslümanların mağduriyetleri neden giderilmiyor?'

Müslümanların 28 Şubat döneminde yaşadıkları mağduriyetlerin bu dönemde giderilmemesini anlamlandıramadığını ifade eden Alpat, konuşmasını şu şekilde sürdürdü;

'Şimdi şunu belirtmek istiyorum; ben İslami devlet olarak kabul etmiyorum. Çünkü Erdoğan bizzat 'İslam'ı referans alan bir parti değiliz.' diyor. Kendini Müslüman addeden insanların başta olması belki Müslümanlara bir umut olarak duruyor. Sürece baktığımızda bu konuda mağduriyetlerin görülebilmesi için bu işin bedelini ödemiş aileleri ve çocuklarını konuşturmak lazım. İçerde hapis yatanların da dosyalarının incelenmesi lazım. Ben bizzat akrabalarından ve yakınlarından dinlediğim, birçoğu yemin billah ederek, namaz kıldığı için Kur'an okuduğu için 30 yıldır içerde. Şimdi bunun arkasında nasıl bir el var da buna müsaade etmiyor, bunu bilmiyorum işin doğrusu. Neden Müslümanların mağduriyetleri giderilmiyor? Bunun altında yatan solcu kesimin psikolojik baskısı mıdır? Toplumsal hangi denge gözetiliyor onu ben de bilmiyorum. Gündemimiz uzun bir müddet Ergenekon'la, Balyoz'la işgal edildi. İçlerinde suçsuz olanları varsa çıksınlar. Buna bir diyeceğimiz yok. Ama Müslümanların dosyaları neden gündeme gelmiyor? Bunu anlamakta güçlük çekiyoruz. İşin açıkçası taaccüp ediyorum. Eğer adaletse herkese adalet ver. Komüniste de hakkını ver, suçsuzsa çıksın. Müslümanın da hakkı verilmeli. Suçsuzsa çıksın. Bir gün Diyarbakır'da bir hanımla konuşmuştum. Müslümanı içeri atan hakimle, savcıyla adam aynı koğuşta. Böyle bir şey nasıl olabilir! Suçlu bir insan suçsuz bir insanı mahkûm etmiş. İçerde ömrünü çürütüyor, daha sonra suç piyasaya çıkmış o da onunla aynı koğuşa gidiyor. Ben adaletin Allah'ın sisteminde olacağına inananlardanım her zaman. Adalet bir kenara, eğer siz eşitlik diyorsanız her vatandaşım eşit haklara sahiptir diyorsanız bunun biran önce giderilmesi gerekirdi. Müslümanlara kasıtları olabilir mi diyorum. Hayır, cevabını alıyorum. Eşitlikse neden uygulanmıyor diyorum, cevap bulamıyorum.'

'Verilen mücadele bugün takılan başörtüsü için verilmedi'

'Zor sürecin imtihanını veren Müslümanlar kolay sürecin imtihanında sınıfta kaldı.' diyen Alpat, 'O zaman verilen mücadelenin aslında bir ruhu vardı. Bu gün ruhu ölmüş cesedi kalmış bir tesettür algısı var. Sadece iskeleti kalmış bir tesettür algısı var. İskeleti bile kalmamış, şekilsel olarak paramparça hale gelmiş. Ben 28 Şubat sürecini şöyle anlamlandırıyorum. Zor sürecin imtihanını veren Müslümanlar, kolay sürecin imtihanında sınıfta kaldı. Bunu etkiye tepki psikolojisiyle değerlendiriyorum. Eskiden bize başörtüsünü bırakın dediklerinde biz iyice sarılıyorduk. 'Bizi dinden uzak tutmaya çalışıyorlar.' dedik. Allah bizi bazen zor dönemlerle bazen rahatlık dönemleriyle imtihan ediyor. Biz rahatlık dönemini kaybettik. Sosyolojik olarak kaybetmenin etkenleri çok ciddi anlamda konuşulmalı, tartışılmalı, tahlil edilmeli ve gündeme getirilmelidir. Toplumda başörtüsü ruhu diye bir şey kalmadı, diye düşünüyorum. Bunun nedeni de rahatlık zeminin oluşturulması ve önümüze makam kapılarının açılması ve dünya ihtirasları bizi başörtü mücadelesinde gelmemiz gereken merhaleden fersah fersah daha gerilere uçurdu.' şeklinde konuştu.

Başörtüsü meselesinde geriye düşenlere mesaj veren Alpat, son olarak şunları kaydetti;

'Sahabenin bir birlerine 'Allah'tan korkun' dedikleri mesajı veriyorum. Hesap gününü dikkate alırsak dünya hayatımız düzene girer. Ölüm var hesap var. Allah bütün hayatımızın melekleri tarafından kayda alındığını, ahirete gittiğimizde önümüze konulacağını söylüyor. Unutmayın ölüm var. Dünya geçicidir. Dünyada bir insan profesör makamına yükselse dahi eğer Allah katında bu yükselme söz konusu değilse profesörlüğü Allah katında bir anlam ifade etmeyecek. Müslümanlığınızın gereğini yapın.' (Nizamettin Aşkın, Zeyd Varol-İLKHA)