Mülteci Hakları Derneği Başkanı Av. Uğur Yıldırım, 4 milyon 500 bin mültecinin bulunduğu Türkiye'de göç bakanlığının kurulması gerektiğini söyledi.

Savaş, açlık ve doğal afetler sebebiyle milyonlarca insan başka ülkelere sığınarak mülteci konumuna düşüyor. Göç etmek zorunda kalan insanlar gittikleri ülkelerde de sıkıntılarla boğuşmaya devam ediyor.

Mültecilerin yaşadıkları sorunlar hakkında İLKHA'ya değerlendirmelerde bulunan Mülteci Hakları Derneği Başkanı Av. Uğur Yıldırım, Türkiye'de göç bakanlığının kurulması gerektiğini belirtti.

Yıldırım, '60 bin mültecinin olduğu Yunanistan'da göç bakanlığı var. Bugün Türkiye'de sadece Suriye'den 3 milyon 622 bin kişi diğer ülkelerden gelenlerle birlikte 4 milyon 500 bin kişiye yakın yabancının yaşadığı ülkemizde maalesef göç bakanlığı yok. Her seferinde şiddetle olması gerektiğini dile getiriyoruz' dedi.

'Türkiye, dünyanın en fazla mülteci sayısına ev sahipliği yapan bir ülke'

Türkiye'de tam olarak bir mülteci politikasının olmadığını söyleyen Yıldırım, 'Bir göç politikası var ama bunu değerlendirebilecek bir unsur yok. Bugüne kadar Türkiye hep bir transit geçiş yoluydu. Bugün ise artık Türkiye sığınılacak bir liman olarak bakan, hem siyasi hem de ekonomik gelişmesi nedeniyle burada bir gelecek gören kesim var. Şu an Türkiye, dünyanın en fazla mülteci sayısına ev sahipliği yapan bir ülke. Bu manada kesinlikle böyle bir ihtiyaç var. Ama maalesef kurumsal anlamdaki yansıması sadece göç idaresi ile muhataplığını görüyoruz. İki hafta önceye kadar Yunanistan'daydım. Türkiye'ye Suriyeliler geldiğinden beri göç politikası hep bir geçicilik üzerine kuruluydu. Aslında misafir tabiri bile içinde bir geçiciliği barındırıyor. Onların misafir oldukları, bu olayın geçici olduğu ve geri döneceklerini dair bir beklenti vardı. Bu tüm devlet nezdinde de böyleydi. Ama artık savaşın başlamasından itibaren 7 sene geçti ve Türkiye'de ciddi sayıda bir yabancı unsuru var. Bu koşullara baktığımızda maalesef gelenlerin yüzde 80'inin geri dönemeyeceğini söylemek mümkündür. Türkiye bir geçiş noktası, jeopolitik olarak da Asya ve Avrupa'nın bir kesişim noktasıdır. Bu manada dünyada en fazla mülteci veren ülkelerin başında Suriye geliyor. Bunu takiben Irak ve Afganistan geliyor. Yine Doğu Türkistan'dan, Afrika'dan sınırlı sayıda da olsa Türkiye'de yabancılar var.' şeklinde konuştu.

'Ferdi olayların büyütülmesi iç barışı tehdit ediyor'

Yaşanan bazı ferdi olayların büyütüldüğü, bunun tüm Suriyelilere mal edildiğine ve iç barışı tehdit ettiğine dikkat çeken Yıldırım, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:

'Tabii ki Suriyeliler de melek değil. Toplumun içerisinde okumuşu da okumamışı var dolayısıyla iyisi de suçlusu da var. İşleri Bakanlığının yapmış olduğu çalışmalar ve bize verdiği verilere göre, suç oranlarının normal yaşantının çok daha altında olduğunu gösteriyor. Bugün Türkiye'de suça karışan oran yüzde 2,5 ile ifade edilirken Suriyeliler açısından bunun binde 8 olduğunu görüyoruz. Bu da aslında bilinenin aksine Suriyeliler arasında suç oranının oldukça düşük olduğunu ortaya koyuyor. Burada en fazla genellemelerden şikayetçiyiz. Çünkü iki şahsın arasında olan mesele eğer taraflardan biri Suriyeliyse bu genelleme yapılarak Suriyelilerin mal ediliyor. Bu iç barışı tehdit ediyor maalesef siyasi anlamda da milliyetçi görüşe hakka sahip olan tüm yapılar mülteci sorunlarını daha fazla körükleyerek bu konuda kendisini savunacak durumda olmayan ve kendisine yaftalama yapılabilecek insanları kullanarak bunların üzerinden bir nefret söyleminin yayıyorlar. Bu doğal olarak alt tabana ulaşması çok daha farklı oluyor. İnsanların birbirlerini kırdıkları, canlarını yaktıkları, hatta birbirleriyle olan kavgayı savaş boyutuna getiren olaylara rastlıyoruz. İzmir'de yaşanan bir olayı hiç unutamıyorum. Yaşanan bir olaydan sonra 'Suriyelileri istemiyoruz' diyerek sokağa çıkan İzmirliler poşetten yapılmış çadırları Suriyelilerin başlarına yıktı. Bizim adetlerimizde evini başına yıkmak çok ağır bir şeydir. Bu evleri basılan insanlar da çalışarak hayata tutunmaya çalışan, Türklerin beğenmediği ve yapmak istemediği işleri yapan Suriyeliler. Olay de hiçbir suçları yoktu ama toplum getirildi. İtibarıyla başka birisinin suçunu onların üzerine atarak mağdur insanların daha da mağdur edilmesine sebep olunuyor.'

'4 milyona yakın insanın bir anda ülkemize gelmesinin sıkıntısını birlikte yaşıyoruz'

Hükümetin mülteciler için 30 milyar dolarlık bir bütçe ayırdığını belirten Yıldırım, 'Hükümetin mülteciler için açıkladığı rakam 30 milyar dolar. Olağan üstü bir dönem yaşanıyor. 4 milyona yakın insanın bir anda bir ülkeye girişi başlı başına beraberinde bir alt yapı sorunu meydana getiriyor. Bugün Kilis'te 110 bin civarında Suriyeli var. 85 bin kendi vatandaşımız var. Dolayısıyla Urfa, Kilis, Hatay yapılırken böyle bir nüfus için altyapıya da yaşam alanı yoktu. Hatta İstanbul için bile bunu söyleyebiliriz. Bunun sıkıntısını hep beraber yaşıyoruz. Ama aradan geçen süre bu sorunların aşılmasına vesile oluyor. Sonuç itibariyle Suriyeliler de artık kendi çalışma alanlarını buldular. Bir şekilde okuma imkanı elde ediyorlar. Bugün itibariyle 3 milyon 600 bin Suriyeliden sadece 224 bini kamplarda kalıyor. Geri kalanları bir şekilde iş buldu, hayatını idame ettirdi. Bu durum Türkiye'nin üzerine yük olmaktan ziyade üretime katıldığı anlamına geliyor. Zaten mesele pastayı paylaşmak değil, pastayı büyütmek. Bu noktada aslında başka politikalarla bunu daha verimli hale getirebiliriz' diye konuştu.

'Suriyeliler Türklerin çalışmak istemedikleri işlerde çalışıyorlar'

Suriyeli mültecilerin çalışmalarının işsizliğe sebep olduğunu düşünenlere de mesaj veren Yıldırım, 'Sahada yaptığımız gözlemler ve Suriyelilerin ağırlıklı olarak çalıştığı sektörlere baktığımız zaman genel anlamıyla Suriyelilerin aslında Türklerin çokça çalışmak istemediği, çokça tercih etmediği alanlarda çalıştığını söylemek mümkündür. Tekstilde, ayakkabı sektöründe, inşaatlarda veya tarla, bağ-bahçe işlerinde çalıştıklarını söylemek mümkün. Tabi ki içlerinde yetenekli insanlar da var ama maalesef nitelikleri doğrultusunda çalışamıyorlar. Ben merdiven silen Fransızca öğretmeni, un taşıyan doktor ya da inşaatta işçi olarak çalışan mühendislere rastladım. Bu da Türklere mahsus işlerin kanuni olarak onlar tarafından yapılamıyor olmasından kaynaklanıyor. Bu konu da ayrıca değerlendirilmeli. Neticede hem onların istihdamına yönelik hem de yeni iş alanlarının açılmasıyla bu sorunun bertaraf edilmesine yönelik çalışmaların yapılması lazım' dedi.

Suriyeli mültecilerin eğitim sorunlarına da değinen Yıldırım, şöyle konuştu:

'Şu anda Suriyeliler özelinde 5-18 yaş aralığında 1 milyon 100 bin kişi eğitim çağında çocuğumuz var. Bunlardan 600 bini eğitim imkanına sahip. Bu imkanların ne kadar iyi olduğu da tartışma konusu. Geçici eğitim merkezlerinde okuyanlar ya da Suriyelilerin sabah okutulup öğleden sonra Türklerin okutulduğu okullar uyum ve uyum konusunda çokta uygun değil. Bununla birlikte Türklere Türkçe öğretmenliği yapacak öğretmenle Araplara Türkçe öğretecek öğretmenlerin formasyonları farklı. Bu konuda da maalesef yeterli derecede yetişmiş kalifiyeli elemanımız yok. Bunların tamamı bir kenara ama 600 bin kişinin okula kavuşturulması çok büyük bir çabadır. Diğer taraftan bakıldığında 500 bin kişinin de okula gidemediğini görüyoruz. Savaşın 7'inci yılındayız. 10 yaşında buraya gelen bir çocuk şu anda 17 yaşında. Bu aynı zamanda kayıp bir nesil demektir. O yüzden eğitim ile ilgili okul çağında olan çocukların bir an evvel eğitime alınması büyük bir önem arz ediyor. Bu konuda çok farklı çalışmalar yapılması gerekiyor.'

'Dönebilecek bir vatanınızın olmaması çok daha acıdır'

Genelleme yapılarak yanlış yapanların yanlışlarının tüm Suriyelilere mal edilmesi onların önündeki en büyük sıkıntı olduğunu söyleyen Yıldırım, 'Allah kimseyi vatansız bırakmasın. Vatansız kalmak çok büyük bir sorun. Gurbet bile dönülebilecek bir vatanınız varsa çekilen bir özlemdir. Ama dönebilecek bir vatanınızın olmaması çok daha acıdır. Bugün Suriyeliler çalışsalar 'Türkleri işsiz bırakıyorlar' diyorlar. Çalışmasalar 'aylak geziyorlar' diyorlar. Okuyup üniversiteye gitseler 'sınavsız gidiyorlar' deniliyor. Okumasalar 'bunlar zaten niteliksiz insanlar' deniliyor. En büyük eğlenceleri olan nargile içmeye gitseler, denize gitseler suç oluyor. Oysaki belki uzun süre çalışıp sadece senenin bir günü eğlenmeye gidiyordur. Bu şekilde bir ikilemin içerisindeler. Bugün Almanya'ya giden bir vatandaşımız orada yabancı, Türkiye'de Almancı oluyor. Bu söylem Suriyeliler açısından burada yaşanıyor. Türkiye'ye gelseler hain, orada kalıp savaşsa cihatçı oluyorlar. Bu noktada toplum tarafından kabullenilmeleri, uyum ve entegrasyonun gerçekleşmesi, kardeş olan bu halkların birbirini anlayabildiği ortamların oluşması gerekiyor. Yanlış anlaşılmaların olması, genellemelerin yapılması onlar tarafından en büyük problemdir. Genelleme yapılarak yanlış yapanların yanlışlarının tüm Suriyelilere mal edilmesi onların önündeki en büyük sıkıntıdır' dedi.

'Sebepler ortadan kaldırılmadan mültecilik bitmez'

Mülteciliği doğuran sebepleri ortadan kaldırılmadan mültecilik ortaya çıkmaya devam edeceğini belirten Yıldırım, mülteciliği doğuran sebeplerin afetler, savaşlar, kıtlıklar olduğunu söyledi.

Yıldırım, 'Bugün Afrika'da bir sivil toplum kuruluşunun açmış olduğu su kuyusu iki bin kişilik bir köyün göç etmesine engel oluyor. Kimse kendi toprağını durup dururken bırakmıyor. Mültecilik bir tercih değildir. Savaşları engelleyebildiğiniz zaman ya da savaşlardan kaçanlara güvenli bölgeler oluşturduğunuz zaman bu insanların oraları sığınıyorlar. Bunun en yakın örneğini İdlip'te gördük. Astana görüşmesinde yapılacak olan operasyonun engellenmesi ile Türkiye'ye akın edebilecek 2 milyon insanın İdlip kırsalında yaşamlarını devam ettirmesi en büyük örnektir. Açılan savaşlara maruz kalan herkes potansiyel mültecidir' şeklinde konuştu.

'Herkes nitelikli mültecileri ülkesine almak ister'

Son rakamlara göre, Türkiye'de vatandaşlık verilen Suriyeli sayısının 55 bin olduğunu söyleyen Yıldırım, son olarak şunları kaydetti.

'Vatandaşlık meselesi de aslında Türkiye'de hem nitelikli olarak iş yapabilecek, üniversite mezunu yetenekli olan kişilerin bu konuda vatandaşlık verilmesi önemlidir. Çünkü iki toplum arasında köprülere ihtiyacımız var. Bu köprüler hem toplumları birbirine bağlıyor hem de bu toplumun Türkiye'den aldığı kadar Türkiye'nin onlardan alacağı çok şey var. Mesela Kanada'nın 33 milyonluk nüfusunun 28 milyonunu göçmenler oluşturuyor. Kanada'yı Kanada yapan göçmenlerdir. Bu noktada aslında dünyanın her yerinden nitelikli göçmenleri tüm ülkeler isterler. Bugün Amerika'da, İngiltere'de, Fransa'da ne kadar mülteci karşıtlığı söylemler olsa da nitelikli olan, kendi ülkesine katma değer verecek olan göçmenlere her ülke ister. Bunlara da belli şartlarda vatandaşlık verir. Bu noktadaki uygulama Türkiye'de de geçerlidir. Tabii ki bu anlamda daha düzenli bir uygulama yapılabilir. Türkiye'de işini kurmuş uyum sağlamış kişilere vatandaşlık verilebilir.' (Nizamettin Aşkın-İLKHA)